Bir süredir AB’yi unuttuk adeta... Son haftalarda ulusça PKK terörüne ve Kuzey Irak’a olası müdahale hazırlıklarına o kadar odaklandık ki, öteki konular ya geri plana itildi, ya da tamamen gündemden düştü...
Aslında bu arada AB ile ilişkilerde önemli bir gelişme de olmadı. Zaman zaman bazı AB yetkililerinden tek tük demeçler duyuldu. Türkiye’de hükümet veya Meclis cephesinde ise -gerek birbirini izleyen seçimler, gerekse terörist saldırılar nedeniyle- AB ile ilişkileri ilgilendiren reformlar gibi konularda bir hareket görülmedi.
Bu durgunluk döneminin ardından herhalde önümüzdeki aydan itibaren AB ile ilişkilerde bir canlanma görebileceğiz. Bunun ilk adımını resmen 6 Kasım’da yayımlanması beklenen İlerleme Raporu oluşturacak. Daha sonra da, AB’nin Konsey oturumları ve zirvesi toplantısı gelecek...
Brüksel muhabirimiz Güven Özalp’in ele geçirdiği İlerleme Raporu bize AB’nin yürütme organı olan Komisyon’un Türkiye’deki gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini şimdiden öğrenmek olanağını veriyor. Bu raporun önemi, bir yandan Komisyon’un tavrını ortaya koyan, öte yandan da üye ülkelerin bakanlarına ve liderlerine aralık ayında alacakları kararlara yön veren bir yol haritası niteliğini taşımasıdır.
Sürpriz yok
Hemen belirtelim ki, bu yılki raporda bir sürpriz yok. Hükümetin ve Meclis’in başka öncelikleri, tereddütleri ve hareketsizliği nedeniyle, somut bir ilerleme de yok. Bir bakıma bu, bir İlerlememe Raporu sayılabilir!
Genelde bu rapor, öncekilere oranla, daha dikkatli ve ılımlı bir üslupla yazılmış. Belli ki Komisyon yetkilileri, Türkiye’deki duyarlılıkları ve sıkıntıları dikkate almak -ve özellikle kırıcı ifadeler kullanmamak- gereğini duymuş. Komisyon bu şekilde, Fransa başta olmak üzere, Türkiye’ye soğuk bakan AB üyelerine de, engel çıkarmak için kullanabilecekleri malzeme vermemeye de özen göstermiş.
Bu tür raporlar, çoğu zaman basına da yansıyan olaylara ve bilgilere dayanır, resmi kuruluşların açıklamaları veya beyanları da kaynak olarak gösterilir. Bu bağlamda raporda hangi konulara (daha doğrusu hangi yersizliklere veya olumsuzluklara) vurgu yapıldığı önemlidir.
Yeni raporda TSK’nın açıklamaları kaynak gösterilerek anayasal kriz süresinde “siyasete müdahaleler” vurgu yapılıyor. Ancak bu gelişmelerin sonunda, demokrasinin iyi bir sınav verdiği de belirtiliyor.
Bu raporda da (TCK’nın 301. maddesinden Heybeliada Ruhban Okulu’na, dokunulmazlıktan yolsuzluklara kadar) artık “yıllanmış” olan bazı sorunlar üzerinde duruluyor ve bu alanda pratikte bir ilerleme olmadığı belirtiliyor...
Nasıl olacak?
Komisyon’un üyelik yolundaki ülkeler hakkında yayımladığı raporlar (sadece Türkiye için değil) hep tartışma konusu oluyor. Geçmiş yıllarda yayımlanan bazı İlerleme Raporları Türkiye’de sert tepkilere yol açmıştı.
Bu seferki raporda da itiraz edilecek veya tartışılacak konular bulunabilir. Bu, farklı görüşlü çevrelerin bakış açısına da bağlı.
Ama genel olarak, bu rapor TÜSİAD’ın Brüksel temsilcisi Bahadır Kaleağası’nın deyişiyle yapıcı bir üslup taşıdığı gibi, daha önceki yıllara göre Türkiye’nin epey mesafe kat ettiğini de gösteriyor. “Bugün varılan noktada artık eski duvarlar yok ve bugünkü duvarlar da daha kolay aşılabilir”...
Bunun için daha fazla ilgi ve çaba gerek. Ama bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu hassas durum buna ne kadar müsait, bilemiyoruz...
Milliyet, 31.10.2007
|