Cumhuriyetin kuruluşunun yüzüncü senesini kutlamamıza on beş sene kaldı. İki ay sonra 2008’e gireceğiz ve 2008’den on beş sene düşerseniz 1993 senesine geliriz yani Özal’ın öldüğü, Demirel’in cumhurbaşkanı, Çiller’in başbakan olduğu, Sivas faciasının yaşandığı seneye; görüldüğü gibi bu olaylar daha dün gibi yani on beş sene göz açıp kapayana kadar geçmiş.
Önümüzdeki on beş senenin de böyle çabuk geçeceğini iyi bilelim ve 2023 senesine yönelik hedeflerimizi iyi formüle edelim ve bu hedeflere ulaşmak için de gerekeni, gerektiği gibi yapalım.
Ve bu arada, 2023 hedeflerini ıskalamamak için Cumhuriyet’in geride bırakmakta olduğumuz seksen beş senesinin de analizini, değerlendirmesini çok soğukkanlı bir biçimde yapalım.
***
Çağımızda Cumhuriyet kavramını demokrasi ve hukuk devleti kavramları dışında düşünmek mümkün değil. Diğer bir ifade ile, içi demokrasi ve hukuk devleti ile kalıcı olarak doldurulmamış bir cumhuriyet rejiminin 21. yüzyılda hiç anlamı yok, istenecek, uğruna mücadele edilecek bir şey de değil.
Bizim 85 yaşına giden Cumhuriyetimize ve bu konularda 19. yüzyılın ortalarından beri süren gelişmelere bu gözle baktığımızda ise durumun çok da iç açıcı olmadığını maalesef farkediyorsunuz.
12 Eylül sorumlularının hâlâ devlet protokolüne girebildiği, hâlâ 27 Nisan garabetinin yaşanabildiği, çift başlı yargı meselesinin konuşulmadığı, göz göre göre gelen cinayetlerin gerçek sorumlularının üzerine gidilemediği, 301 ayıbının sürdüğü, 1927’nin yani tam seksen sene öncesinin temel problemlerinin, kürt ve din devleti meselelerinin siyaseti içine çektiği bataklıktan çıkılamadığı bir ülkenin 85 senelik cumhuriyet macerasının çok da başarılı olduğunu söylemek mümkün değil; üstelik kişi başına gelir İspanya, Portekiz, Yunanistan gibi Güney Avrupa ülkelerinin çok ama çok altında iken. Bardağın dolu olduğu, geleceği yöneelik ümitli olabileceğimiz yegane konu, inanılmaz gecikmelere rağmen, bugün AB ile müzakere sürecinin içinde bulunuyor ve 22 Temmuz gibi demokratik refleksler gösterebiliyor olmamız.
***
Mevcut yapılanmayı çok zorlanarak da olsa savunuyor olanların en büyük ayıbı geleceğe yönelik çok minimalist, ufuksuz, çapsız hedefler koyuyor olmaları.
Devletin, basının çok tepe noktalarındaki kişilerin Cumhuriyet’in başarısı olarak 21. yüzyılda toprak bütünlüğümüzü ve laik rejimin muhafaza edilmiş olduğunu dile getirmeleri ve 2023 için de bu hedefleri göstermeleri çok düşündürücü, üzücü.
Bu değerler ve yapılanma ülkemizin tam seksen beşe sene önce yani Cumhuriyet ile birlikte edindiği kazançlar ve statü; 85 sene sonra ya da yüzüncü yıl hedefi olarak 1923 kazanımlarını göstermek, tekrarlamak hedefsizliğin, çapsızlığın en tipik göstergeleri. Demokratik bir hukuk devleti ile taçlandırılmaya çalışılan Cumhuriyet’in en büyük sorununun bu minimalizm garabeti, ufuksuzluk olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.
***
2023, yukarıda belirttiğim gibi, çok yakın bir gelecek. Bu tarihte Cumhuriyet’in yüzüncü yıl kutlamalarının daha anlamlı hale gelebilmesi için toprak bütünlüğü ve laik devlet sistemi ile birlikte yeni kazanımlara ihtiyacımız olacak.
2023’de yani on beş sene sonra Türkiye’de artık klasik, standart, evrensel demokrasi ilkelerinin eksiksiz olarak yaşama geçmiş olması şart. Demokrasi de yetmez zira çok daha önemli olmak üzere evrensel hukuk devleti ilke ve yapılanmasının artık bizde de tartışma dışı kalması gerekiyor. 2023’de Avrupa hukuk ve ekonomi bütünleşmesinin dışında ya da kıyısında kalmış bir Türkiye’de ise demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin eksiksiz, tavizsiz olarak yerleşmiş olması, en azından bana, pek mümkün görünmüyor. Yeni sivil anayasada cumuhurbaşkanlarının genel oyla seçilmesi ve bürokratik atama yetkilerinin azaltılmasının bir tezat teşkil ettiği öne sürülüyor. Oysa, 2023’e doğru, cumhurbaşkanları ısrarla ve güçlü bir sesle bu hedefleri, eksiksiz, tavizsiz bir demokratik hukuk devleti yapılanmasını ve AB hedefini vurgulasalar, destekleseler, mesela 301’in kaldırılması için yol açsalar, bundan büyük bir yetki, güç ve etki düşünemiyorum.
Star, 29.10.2007
|