Asker nasıl böyle kolayca zor duruma düşüp, böyle kayıplar veriyor?
Nasıl oluyor da 13 kişi bir pusuya düşüp bir çırpıda yok ediliyor?
Nasıl oluyor da, PKK’nin yeni saldırıları beklenirken 1990’lı yıllara bir geri dönüş yaşanıyor, 1700 m. rakımdaki bir karakol kuşatılıyor, 8-10 kişilik bir grup karakolun 30 metre kadar yakınına gelip ateş açıyor ve ilk ateşte 12 asker şehit oluyor. Bitmiyor, terörist grup yol üstündeki siperliklerden asker topluyor, 8 asker PKK tarafından rehin alınıyor…
Bu durum askeri açıdan bir açıklama ister.
Bu satırları okuyup “şimdi sırası mı, bu sözler orduyu yıpratır” diyenler çıkabilir…
Hayır yıpratmaz ve sırasıdır…
Tersine bu satırlar daha güçlü, askeri açıdan daha etkin, askeri güvenlik işlevini eksiksiz olarak yerine getiren bir ordu talebine ilişkindir…
(...)
22 Ekim tarihli Milliyet Gazetesi’nde Tolga Şardan ve Barkın Şık’ın Hakkari mahreçli bir haberi vardı. İçeriden ve askeri kaynaklardan alınan bilgilere dayandığı dilinden ve kurgusundan da anlaşılan haber şöyle bitiyordu:
“Kaynaklar, olayla ilgili olarak komutanlık düzeyinde idari tahkikat açılmasının gündemde olduğunu söyledi…”
Ne anlama gelir bu?
Her siyasi sıkışıklıkta, her terör hadisesinde faturayı siyasete ve siyasetçiye çıkaran bir siyasi kültürümüz var.
Soruları bazen başka yerlerde sormak gerekmiyor mu sizce?
Yeni Şafak, 24.10.2007
|