Çocuğun oltasına, onun da inanamadığı bir balık yakalandı. Çocuk bir anda şaşırdı; tutsun mu tutmasın mı? Korkma, dedim. O da korkarak tutup balığı kancadan kurtardı ve göle atarak özgürlüğüne kavuşturdu.
Balığın özgürlüğü gölün ta içleridir. Bizim de özgürlüğümüz toplumun içinde. Ve asıl özgürlüğümüz içimizdedir. Gölün kenarında, mütevazı masada ve bir dost karşısında ikimiz de özgürüz. Manzara güzel ve sessizlik içimizle uyumlu…
“Beklentiler bizim özgürlüğümüzü alıp götürüyor” dedi dostum. “Doğru” dedim, “Bir garsondan bile iltifat bekliyoruz” diye de ekleyerek örneklendirmeye çalıştım. Gülüştük.
İnsanın beklentileri bitmez. Arzuları, merak ettikleri kadar çoktur. Bir nokta-i istinad bulmadıktan sonra da beklentilere cevap bulmak ise çok zor. Garsondan iltifat bekle, karşıdan gelen araçtan saygı bekle, patronundan, iş ve yol arkadaşlarından, yolda rastladıklarından, dinlediklerinden ve dinleyenlerinden ilgi bekle… Beklentiler o kadar çok ki, saymakla bitmez.
Eğer beklentimizi bir tek kaynağa indirgemezsek, nesneler sayısı kadar beklenti kaynakçıklarını zorlamak zorundayız. Hele bunların hepsinin bugün var yarın yok olacak cinsten iseler, beklentilerimize asla cevap bulamayız. Aldığımız küçük cevaplar ise susuzluğumuzu arttırmaktan başka işe yaramaz. Nesneler insanı doyurmaz. Geçicilik özelliğine sahip olanlar sonsuza kadar uzanan isteklerimizi cevap vermekten çok uzaktır.
Kendimden örneklendirmek istedim. Ne zaman rahat etmek için bir plan kurdumsa kafamda, o planın tersiyle muamele gördüm. En tazesi, güya bu yaz kafamı dinlendirecek bir fırsatı değerlendireceğime inanıyordum. İşler tasarlandığı gibi yürümedi. Bir yerlerden bir tatsızlık bulaştı hülyama. Sera Gölünün kenarında bile bu tatsızlığın acısını içimde hissediyorum. Dostumla birlikte olmam ise bana bir merhem olmuş. Psikolojik halim bu. Nerden kaynaklandı? Düpedüz beklentilerimden; üstelik geleceğe dönük arzularımı bir başkalarına ya da bir başka şeylere bağladığımdan. Hayallerimi gerçekleştireceğimi düşündüğüm faktörler belki de benim varlığımdan bile habersiz. Ya da onlar da bir başkasına muhtaç. Gelecek henüz gelmemiş ki, ben hayatımla ilgili kurgularıma yoğunlaşıyorum ve geleceğimi belki de bütünüyle onlara bağlıyorum. Oysa bir de her şeyin kaderi yönü var değil mi? Asıl beklenti kaynağım ne diyor acaba? Yani beni yaratan ve en küçük ayrıntılarıma varıncaya kadar Evirip Çeviren ne diyor? Yaradan’ı gözardı edenlerin çoğu sonunda hayal kırıklığına uğraması büyük ihtimal içinde. Dün artık geride kaldığına göre gelecek de şu anda yok. Kala kala elimizde sadece şimdiki an kaldı. Kuracağımız bütün kurgular bu anı bağlar ve bağlamalı. Bugünden birkaç gün sonrasında hayal ettiğimiz sevinçleri hayal etmekle ancak kendimizi avutmuş oluruz. Birkaç gün öncesine kadar gelecekteki hülyalarımla sevinçliydim. Ama bugün gelip çatınca, öyle düşündüğüm gibi olayların gitmediğini gördüm.
Geleceğe bağlı sevinç gerçek sevinç değil. Hele hiç yaptırım gücü olmayan sebeplere bağlananlar ise büyük ihtimalle sonu hüsrandırlar.
“Beklentilerimiz asıl kaynaktan uzaklaşınca huzurumuz da kaçar” dedi dostum. “Üstelik acımasızdırlar; en kritik bir zamanda darbesini vururlar” diyerek, hem fikrine katıldığımı ve hem de gerçekten huzursuzlukların çoğunun bundan ileri geldiklerine tanıklığımı ifade etmiş oldum.
Ama, beklentilerimizi bir Tek’e bağladığımızda, öyle hayal kırıklıkları yaşamayız. Onun dışındaki bütün beklentilerimizi bir çırpıda silmiş oluruz. Artık onlardan gelecek ihanetlere kapılarımız kapalıdır. Geleceğimizi onlara bağlamış değiliz ki, onlardan gelecek olumsuzlukların etkisinde kalmış olalım. Hayatımızı fıtri kanunlara göre yaşadığımızda ise, o Tek bizi mahcup da etmez.
Beklentilerimiz adına çektiklerimize ikimiz de bir iç çektik. Sera Gölü’nün koyu yeşilde kaybolan kaynağına doğru baktık. Kaynağına yaklaştıkça gölün de gün geçtikçe dolduğunu görmemek mümkün değil. Diğer taraftan doğanın güzelliklerinin biz insanlar tarafından nasıl da yok olduğunu ikimiz de görüyoruz. İnsan eli karışmazsa, inanın dünyamız çok daha güzel olacak.
Çocuk hala balık avlıyor. Ördekler de onun tarafına yüzerek koşuyor. Güzelliklerin içindeyiz. İçimizden şükrediyoruz. Bir de beklentilerimizi bütünüyle o Tek’e yoğunlaştırsak keyfimize diyecek yok. Bu ise hayatımızın amacıdır.
Dostum “bu tür ihtiyacı içimizden duymak da erdemdir” diyerek kendimizi beğenmemekle kendimize fazla haksızlık etmememiz gerektiğini vurguluyor. Doğru söylüyor. Bunu bir ihtiyaç olarak hiç duymayanlar da var. Buna da şükür dedik hep birlikte.
Çayımızın son yudumunu yudumlarken zamanın bir hayli geçtiğini anladık. Kalkmayı hiç düşünmüyoruz. Sera Gölü bizim için Cennetin bir köşesi.
[email protected]
|