Şu anda ortada neredeyse kimsenin memnun olmadığı bir anayasa var. Bir de toplumun büyük kesiminden onay almış gelmiş bir iktidar. Hem de ‘Aman bu anayasayı sakın değiştirme’ diyen yok. O zaman onların doğal olarak yapacağı iş bu anayasayı değiştirmek. Onlar da öyle yaptılar ama yine de gürültü koptu.
Türkiye’nin makus kaderi haline gelen yeni anayasa yazma işine tekrar girişildi. O kadar fazla anayasa yazıldı ki; bu işin profesyonelleri de oluştu gayet tabii... Sonunda profesyonel anayasa yazıcılarımız da var bizim.
Karikatür çizme yeteneğim olsaydı, bir cam korumanın arkasında tutulan kravatlı, ceketli ve gözlüklü bir adamı elinde kalem varken çizer, yanına da ‘Acil ihtiyaç halinde camı kırın’ diye yazardım. Bence o karikatür Türkiye’nin halini iyi anlatırdı.
Önemli bir konu tabii ki anayasa. Toplumsal yaşamın temel kurallarının çerçevesi çizileceğinden hem de çok önemli.
Ne var ki; yapılan tartışmalara bakıldığında, insanlar konunun önemini kavramış gibi davranmıyor. İçerik konuşulup tartışılacağına, insanlar usul tartışmaya başladılar. Bir kısmı ‘Alışmış kudurmuştan beterdir’ lafını doğrularcasına ‘Kurucu meclis olmadan anayasa yazılamaz’ diyor. Bu kesimi tatmin edebilmek için ‘İlk önce bir askeri darbe yapıp ortalığı dağıtsak, sonra da toparlamak için kurucu meclis oluşturup ondan sonra anayasa değişikliği yazdırmaya başlasak bunlar daha memnun olacaklar’ gibi bir hava da var ortada. Çoğunlukla böyle olmuştur bu iş de, bu kez AKP’nin bu yönteme hayli itiraz edeceği yolunda içimde bir kaygı taşıyorum.
Kurucu meclislerin içinde yer alan insanlar bugünkü TBMM içindeki insanlardan daha mı kaliteliydi, daha engin fikirlere filan mı sahipti?.. Geçmişi bilmesek, o zamanlar anayasaları kaleme alanları tanımasak bu hikayeye belki inanabilirdik ama şimdi yemeyiz bunu.
Şu anda ortada neredeyse kimsenin memnun olmadığı bir anayasa var. Bir de toplumun büyük kesiminden onay almış gelmiş bir iktidar. Hem de ‘Aman bu anayasayı sakın değiştirme’ diyen yok. O zaman onların doğal olarak yapacağı iş bu anayasayı değiştirmek. Onlar da öyle yaptılar ama yine de gürültü koptu. Fehmi Koru’nun dünkü yazısında dediği gibi ‘Anayasa yazıyoruz, gürültü elbette kopacak’ tabii ki, ama önemli olanın bu gürültünün içini biraz doldurmak olduğunu da görmemiz gerekiyor.
Anayasa yazmaya başlamadan önce ‘Nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz’ sorusunu yüksek sesle tartışmamız lazım. ‘O maddede şu olacak, bu maddeye dokunulamaz’ tartışmalarından daha önemlisi budur. Eğer AKP dediğinde samimi ise, ki; onlar demokratik, özgür, Avrupa idealine inanan, herkesin yaşam biçimini özgürce yaşayacağı, kimsenin inanışları yüzünden baskı görmeyeceği bir Türkiye istediklerini defalarca söylediler. Üstelik dört buçuk yıl iktidarda kalan bir hükümet söylüyorsa artık bunlara inanmak zorundayız.
Öne sürülen bu ideallere karşı çıkan bir fikir, bir siyasi hareket var mı ortada; gördüğüm kadarıyla yok. O idealler ortak hayallerimiz olabilir bu toplumda.
O zaman anayasa yazıcıların görevi de hayli basittir. Bu ortak ideale varmamızın yolunu açacak düzenlemeleri yapmak sanıldığı kadar zor bir iş değildir. Yazma işine soyunanlar bu işin eğitimini almış bilim adamları olduklarından, en zor iş olan ortak hedefler bölümü ellerine verildiğinden yapacakları tek şey; ortaya iç tutarlılığı olan bir metin çıkarmaktır.
Tabii bu süreçte işi AKP karşıtlığının bir fırsatı olarak gören çevreler mutlaka çıkacaktır. Onların diyeceklerinin içeriği mutlaka olmayacaktır. Gayet tabii ki yeniden tanımlanması gereken laiklik ilkesi yeniden yazılırken, bunlar ‘Şeriat geliyor’ sesiyle ortaya atılacaktır. Bu tepkileri verenler artık inandırıcılıklarını yitirmiş durumdadırlar. Bu çevreler artık yenilmiş olduklarını görsünler. Ne kimse onları dikkate alıyor ne de ciddiye alıp dinleyen var toplumda.
Akşam, 16.9.2007
|