AK Parti aslında doğru bir iş yaptı. Prof.Dr. Ergun Özbudun gibi güvenilir ve yetkin bir anayasa hukukçusuna taslak hazırlama işini verdi. Özbudun ve taslağı hazırlama işini üstlenen diğer anayasa hukukçularının AK Parti’yye hiçbir organik ilişkileri yok. Bu taslak muhtemelen yakında açıklanacak, AK Parti içinde tartışılacak, ardından muhtemelen kamuoyunun tartışmasına sunulacak ve en nihayet sıra Meclis komisyonlarına gelecek…
Böyle baktığınız zaman bir sorun görünmüyor.
Bununla birlikte söz konusu olan ilk “sivil anayasa” olacağına göre ve bu anayasanın “vatandaşlık tanımından laikliğe, toplumsal gerginliklere yol açan kimi temel konular”ı elden geçireceği dikkate alındığında ortada katılım açısından bir sıkıntı bulunuyor.
Açıktır ki, taslağın hükümet tarafından ele alındığı noktada, siyasi partiler, devlet kurumları fikirlerini beyan edecekler.
Ancak demokrasi ve sivil bir anayasa arayışı, sivil toplum örgütlerinin de bu sürece katılmasını gerektirir.
Kaldı ki, siyasi iktidar, toplumsal destek almadan, toplumsal meşruiyet yaratmadan çetrefil anayasa hükümleri konusunda tek başına yol alamaz.
Böyle olunca bu süreci siyasi iktidar daha başından itibaren özellikle katılım açısından daha iyi planlamalı ve yönetmeliydi.
Hükümetin en azından bir katılım politikası önerisi olmalıydı.
Ama yok…
Olsa AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Egemen Bağış, anayasa konusunda taleplerini ve fikirlerini dile getiren sivil toplum örgütlerine “susun” demeye kalkamazdı, örneğin…
Bağış, TÜSİAD başkanının anayasa hazırlık süreci ve ilkeleri konusunda yaptığı uyarıya, mealen “hükümeti yalnızca Meclis denetler, sivil toplum örgütleri bizim toleransımız sayesinde fikir beyan etmektedir…” yanıtını veriyordu, önceki gün…
İşte sorun burada…
Yanılıyor AK Parti Genel Başkan Yardımcısı:
Hükümetleri hukuken Meclisler denetler ama siyasi ve ahlaki denetimi toplum ve toplumsal örgütler yapar. Ve çağdaş demokrasi üç unsur üzerine oturur. Temsili, katılımı ve katılım kurumlaşmasını içerir…
Velhasıl temsil yetmez… Temsilin verdiği meşruiyet ve hak çerçevesinde işinizi iyi yapmanız da yetmez… Şeffaf olmanız, eleştiriye, öneriye açık olmanız, en önemlisi katılımı inşa etmeniz gerekir…
Biz verdik ve veririz demekle yürümez demokrasi. Taleplere kulak kabartmak seçim dönemlerine de sıkışmaz…
Demokrasi talepleri seçim dışı ve daimi olarak dinlemeyi ve dikkate almayı gerektirir. Bu taleplerin ifadesi ve siyasileşmesine, katılım mekanizmaları etrafında yol vermeyi gerektirir.
Bu düzende iktidar sahipleri “bizim toleransımız sayesinde…” gibi totaliter zihniyet ve yapıyı akla getiren sözler sarfetmezler…
Yeni Şafak, 13.9.2007
|