Hiçbir iktidar yoğurdum kara demez. Hele bir seçim sonrası yola koyulurken, geleceğe yönelik pembe tablolar çizilmesi siyasetin doğasında vardır.
Bu açıdan Başbakan Erdoğan hükümetinin beş yıllık yeni programı da sürpriz değil.
Öngörülen hedefler güzel.
Yerinde teşhisler var.
Ama tabii önemli olan bu hedeflere hangi yollardan varılacağı, tedavinin nasıl yapılacağıdır.
Hükümet programına bu pencereden bakınca artılar-eksiler dikkati çekiyor.
Bir başka deyişle:
Bazı alanlarda neyin nasıl yapılacağı programda somut olarak ortaya konmuş durumda.
Ama bu açıklığa her yerde rastlanmıyor. Çerçevelerin içi nasıl dolacak henüz belli değil. Bu da doğal olarak soru işaretlerine yol açıyor.
Programın ekonomi bölümünün son derece somut olduğu söylenebilir.
Yol haritası belli.
Atılacak adımlar sır değil.
Son beş yılda denenmiş ve iyi sonuç alınmış yol haritası ile birlikte yeni ekonomi yönetimi de, programın ekonomik bölümü konusunda iyimserliğe neden olabiliyor.
Avrupa Birliği hedefine kilitlenmiş olması programın bir başka olumlu yanı. Türkiye’nin AB yoluna ilişkin doğru, isabetli tariflerin varlığı, hükümetin bu konudaki kararlılığını gösteriyor.
Ama eksik olan bir şey var.
Hükümet programı, ekonomiden farklı olarak, AB yolu konusunda örneğin 301 gibi, Vakıflar Yasası gibi, Kıbrıs ve limanlar gibi bazı somut adımlar gerektiren konu başlıklarını açıklamaktan kaçınmış...
Bu yüzden denebilir ki:
Programın AB hedefine kilitlenmiş olması iyi ama çerçeve nasıl dolacak belli değil.
Tabii akla takılıyor.
Belki de hükümet bu tutumu bilinçli olarak, eski deyişle taktik icabı benimsemiştir.
AB ile kapalı kapılar arkasındaki nabız yoklamalarının ışığında hükümetin elini zamanla daha açacağı, adımlarını sıklaştıracağı söylenebilir.
Bu konuda Başbakan Erdoğan’ın gelecek ay bir AB başkentleri turu yapması gündemde.
Erdoğan’ın böyle bir tura eli boş çıkması beklenmiyor.
Yolculuğa bir elinde AB ile uyumun gerektirdiği yeni bir paket, öbür elinde geliştirilmiş sivil anayasa taslağıyla başlaması uzak ihtimal değil.
Hükümet sivil anayasa projesine büyük umutlar bağlamış durumda. Bir demokrasi projesi olarak sivil anayasayı devrimci bir gelişme olarak gören ve heyecan duyanlar bir hayli fazla AKP yönetiminde...
Sivil anayasa taslağının belli aşamalarda kapalı kapılar arkasında oluşturulması normal. Ama daha sonra mümkün olabilecek en geniş katılımcılığın sağlanması, sivil bir uzlaşma anayasası için bir önkoşuldur.
Öte yandan, Türkiye’nin düze çıkması açısından en sıcak konu malum:
Güneydoğu, Kürt sorunu, PKK...
Hükümet programının bu bölümünde, kimsenin pek fazla itiraz edemeyeceği genel tarif ve klişeler yer alıyor.
Çok şeyin üstü örtülü...
Siyaset, evet, öncelikler sonralıklar meselesidir. Özellikle hassas konularda bu böyledir, zamanlama önem taşır.
Onun için de hükümet programında Kürt sorunuyla ilgili ketumiyet ya da hükümette meseleyi zamana yayarak yoğurdu üfleyerek yeme eğilimi anlaşılabilir bir tutum...
Sorun çok boyutlu.
Ayrıca karmaşık.
PKK ve şiddet... DTP ve Meclisteki yeni grubu... Kürt ve Türk milliyetçiliği... Kuzey Irak, Irak Kürtleri’yle diyalog ve bunun koşulları... Aynı zamanda İran... Özellikle Kürtler ve Irak çerçevesinde ABD, AB ile ilişkiler...
Kısacası:
Birden fazla ipte oynamayı gerektiren son derece hassas—ve hükümet programında belki de bilerek belirsiz tutulmuş olan—bir konuda, dileriz, Başbakan Erdoğan ve kurmayları gereken fikir egzersizlerini ve yol haritası çalışmalarını kapalı kapılar arkasında yapıyorlardır.
Eski deyişle:
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!
Milliyet, 5.9.2007
|