Eğer Genelkurmay, günün birinde kalkıp ders kitaplarında Atatürkçülük konularına eksik yer verildiğini iddia ederek, bütün kitapları denetimden geçirmek istediğini söyleseydi; ya da bu konuda çalışma yürüten komisyonda kendisinin de yer alması gerektiğini iddia etseydi, hep birlikte kıyameti koparırdık.
Vay, böyle bir denetim hakkını nereden alıyorsunuz, derdik, Atatürkçülük sizden mi soruluyor, derdik; Genelkurmay’ın ders kitaplarına burnunu sokması askeri rejimlerde olur, siz burayı askeri bir diktatörlük mü sandınız diye veryansın ederdik. Ama şimdi bütün bunları diyemiyoruz. Çünkü Genelkurmay’ın bir suçu yok; Milli Eğitim Bakanlığı davet etmiş, onlar da kabul etmişler. Ehh, paşalarımızın Milli Eğitim Bakanlığı’na demokrasi dersi verip, “Estağfurullah, ne haddimize” demesini de beklemiyorduk, herhalde... Olayın geçmişini bilmeyenler için kısaca özetleyelim: Konu, Talim Terbiye Kurulu çalışanlarından bir öğretmenin İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, resim-iş, müzik ve beden eğitimi gibi derslerin kitaplarında Atatürkçülükle ilgili konulara eksik yer verildiğini iddia eden başvurusu ile gündeme geliyor.
Olayın bu kadarı zaten yeteri kadar absurd. Normal bir ülkede, böyle bir iddia ileri sürüldüğü zaman insanların ilk aklına gelen soru, “din dersi kitabında, müzik, beden eğitimi ya da resim iş dersinde Atatürk’ün işi ne?” sorusu olur. Ama tabii bizde böyle olmuyor. İşgüzar öğretmenin başvurusu Cumhuriyet Gazetesi’nde de yayınlanınca, Talim Terbiye Kurulu’nun paçaları tutuşuyor; hemen bu kitapları incelemek üzere 9 öğretmenden oluşan bir komisyon kuruyorlar. Bütün bunlar geçtiğimiz Haziran ayında oluyor.
Ama şimdi birden öğreniyoruz ki, Milli Eğitim Bakanlığı bu kadarla da yetinmemiş. Atatürkçülük eksiklerini tamamlamak üzere çalışma yapan komisyonlara Genelkurmay başkanlığını da davet etmiş. Yani bir bakıma, siz bu konuları bizden iyi bilirsiniz, üstelik bizim sizin gibi doktrin komutanlığımız filan da yok; en iyisi Komisyon’a gelin de siz denetleyin, demiş! Ehh, Bakanlık buyrun deyince Genelkurmay da, “rica ederiz, ne haddimize” dememiş haliyle. Genelkurmay bünyesindeki Doktrin Komutanlığı -adı bile ürkütücü- komisyonda çalışmaları için 1 irtibat yarbayı ile 2 subayı görevlendirmiş. Böylece Milli Eğitim Bakanlığı ile ordu karargahı da bir güzel irtibatlandırılmış (!) olmuş. Eminim şimdi Bakanlığın içi artık iyice rahat etmiştir. Ne de olsa adı üstünde Doktrin Komutanlığı; onlardan iyi kim endoktrine edebilir minikleri? Daha da önemlisi artık kim anti-Atatürkçülükle suçlayabilir Bakanlık yetkililerini?
* * *
Evet, yeni bir döneme adım atmanın heyecanı içindeyiz. Askeri vesayet sisteminin sonuna yaklaştığımızı düşünüyor, seviniyoruz. Ama galiba bu vesayeti kaldırmak tek taraflı bir iş değil. Vasinin vasilik yapmaktan vazgeçmesi için, vesayet edilenin de özgürlüğünü kullanmayı bilmesi lazım. Görülüyor ki, bizim seçilmişlerimizin böyle bir tecrübesi yok. Demokrasi konusunda hala hayli acemiler. Bir yandan tam yönetim hakkı talep ediyor, bir yandan da onu kullanma konusunda elleri titriyor. Hele bu acemilik, bir de Genelkurmay’la gerilen ilişkileri yumuşatma isteğiyle birleşince, böyle inanılmaz tavırlar çıkıyor ortaya.
Ben şahsen, yeni hükümetin mevcut gerilimi bir an önce düşürme isteğini anlıyorum. Ama eğer hükümet genelkurmayla ilişkileri ısıtmak için jestler yapmak ihtiyacındaysa, bu tür “gönül alma” jestleri için daha sakıncasız alanlar bulmalı. Kuvvet komutanlarının doğum günlerinde çiçek gönderebilir mesela. Ya da Doktrin Komutanlığı’nın kuruluş yıldönümünde kutlama mesajı çekebilir. Ama böyle, tam da rejimin niteliğini ilgilendiren temel konularda “jest” yapmaya kalkmakla bir çuval inciri berbat ettiklerinin farkında değiller mi?
Bugün, 5.9.2007
|