‘Cumhurbaşkanı kim olacak?’ sorusunu... ‘Padişah kim olacak?’ diye mi algılıyorsunuz... Yoksa...
12 Eylül askeri rejiminin ürünü olan ‘siyasal sistem’ değişecek mi diye izliyorsunuz?
Ben cumhurbaşkanlığı konusuna iştiyakla taraf olanların meşrebini diğer konulara ilgisine bakarak anlamaya çalışıyorum.
Örneğin,bizim star’daki dünkü haber..
Jitem’ci uzman çavuş Gültekin Sütçü, Diyarbakır’da Şerif Avşar’ı sorgulayıp öldürdüğü iddiasıyla 7. Kolordu Askeri Mahkemesi’nde yargılandığı davada ‘deliller toplandı’ gerekçesiyle tahliye edilmiş..
Dosya, yargılamanın askeri mi sivil mahkemede mi yapılacağına karar vermesi için Ankara Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmiş.
Cinayet iddialarına kim bakar? Mahkeme. Gerçek hukuk devletlerinde askeri mahkeme yoktur... Var ise de sadece ‘disiplin’ suçuna bakar... Bizde hem askeri Yargıtay var, hem de askeri Danıştay. Haberi hem askeri, hem sivil iki başlı bir yargıya sahip olmamız açısından okuyarak garipsiyorsanız, cumhurbaşkanlığı seçimi sizin için siyasal bir demokratikleşme açısından önem kazanır.
Neden? Muhtıra vereni yargılayacak...
Siyasete müdahale edeni cezalandıracak...
Çift başlı yargının kalkmasını sağlayacak bir siyasal sistemin baş aktörü olacak bir cumhurbaşkanı mı? Yoksa 12 Eylül rejiminin figüranı bir cumhurbaşkanı mı? Asıl tartışılanın bu soru olduğunu bilirsiniz çünkü.
***
Bugünkü Anayasa 12 Eylül’ün ürünü...
Bugünkü Seçim Kanunu 12 Eylül’ün ürünü... Bugünkü Meclis İç Tüzüğü 12 Eylül’ün ürünü... Sadece bunlar mı? 12 Eylül yasaları... 12 Eylül kararnameleri... 12 Eylül tüzükleri... 12 Eylül yönergeleri... Benim yeni dönemde, halkın yüzde 46.7’sinin oyunu alan Ak Parti iktidarından beklediğim,12 Eylül rejimini hızlıca dönüştürmesi, AB düzeyinde bir demokratik rejimi tesisi etmesi. Cumhurbaşkanlığı konusu böyle bir tablonun parçası olarak önemli yoksa saraydaki ‘padişahlık’ kavgalarından farkı yok.
***
12 Eylül Askeri darbesinden bu yana 27 yıl geçti. Türkiye’deki siyasal sistemi 12 Eylül zihniyeti oluşturdu. Ve hiç bir parti o darbeci yapıyı tümüyle hedef almadı, demokratikleştirmeyi hedeflemedi. AK Parti de geçen dönemde iktidarının ilk üç yılında AB istikametinde çok önemli reformlar gerçekleştirdi ama siyasal sistemi tümüyle dönüştürecek bütünsel bir atılımı sağlayamadı..
Şimdi bir yandan halkın olağanüstü desteği, diğer yandan AB süreci, eğer arzu ediliyorsa, bu olanağı rahatlıkla vermekte.
Yeter ki istensin...
***
Sanırım 12 Eylül’ünden yana olanların...
‘Laiklik elden gider’ teranesi de bu açıdan önemli. Demokratik bir anlayışı hayata geçirecek bir cumhurbaşkanı istemiyorlar.
Örneğin, Anayasa Mahkemesi başkanlığından gelen şimdiki cumhurbaşkanının 27 Nisan muhtırası hakkında tek bir söz bile etmemesi manidar değil mi? Muhtırayla barışık bir cumhurbaşkanı döneminde her türlü hukuksuzluğu yapabilirsiniz. Asker ve sivil bürokratlar, hukukun sınırlarını rahatça çiğner, çiğniyor da zaten. Aslında istenilen de böyle bir cumhurbaşkanı. Bu söylenmiyor... Gerçek arzular, ‘laiklik elden gider’ pankartının altına sokuşturuluyor.
***
‘Halk orada ise, biz de buradayız’ diyen oligarşinin ayak seslerini yeniden duyuyoruz.
Medyada diş göstermeye sıvananlar...
Yemin törenini boykot edenler...
Cinayetten yargılandığı halde serbest bırakılan sanıklar. Böyle bir durumda...
Siyasal sistemi demokratikleştirecek bir iktidar iradesi daha da önemli hale geliyor.
Akıllı bir siyasal cesarete büyük ihtiyaç var.
O cesareti bulamayanlar... Seçim sonuçlarına bir daha baksınlar. Bunca yıl halkı korkutan... ‘Biz buradayız’ diyen oligarşiye karşı... ‘Siz oradaysanız, biz de buradayız’ diyen... Bir halk var artık bu ülkede.
Star, 11 Ağustos 2007
|