Onlar için başörtülü kadın evlerine gelen temizlikçidir. Varlığıyla yokluğu belli değildir. Sabah erkenden gelir, evin işlerini görür ve ev sahibinin yaşamına hiç karışmadan sessizce kaybolur gider.
Yıllar içinde aynı evde çalışırsa biraz sempati kazanır.
Sakallı bir adam ise cenaze namazı için gittiği cami avlusunda karşılaştığı yaşlı biridir.
İnsanları kılık ve kıyafetine göre değerlendirme, yargısını ona göre verme kafasının derinlerine işlemiştir.
Bu nedenle Almanya’ya gittiğinde yabancı havayolunu seçer, çünkü terminalde beklerken başörtülü kalabalık çoğunluktadır.
Kökten-laikçilerin sorunu budur. Hiç tanımadıkları, bir masaya oturup sohbet etmedikleri insanlar hakkında kesin bir yargıları vardır.
Onlar kılık kıyafetiyle Türkiye’yi dışa karşı küçük düşürmektedir. Darbeler Türkiye’yi küçük düşürmemiştir çünkü.
Altı sıfırlı Türk Lirası da...
Yüzde 100’ü bulan yıllık enflasyon da...
Yıllardır tamamlanamayan kamu ihaleleri de küçük düşürmez Türkiye’yi...
Bebek ölüm oranının yüksek oluşu da...
Küçük düşüren tek şey, Batılı normdan sapan kıyafettir.
Bu kıyafet takıntısı yapılan iyi şeyleri bile görmelerini engeller.
Son beş yılda Türkiye’nin Ermenistan hariç, hemen tüm komşularıyla konuşur olması, ilişkileri bir raya oturtmuş olması önemli değildir.
Kıbrıs sorununda tarihi bir adım atılmış olması da...
Avrupa Birliği yolunda atılan çok önemli adımları “takiye” olarak görürler.
Onlar o önyargılarıyla kararlarını verirler, “Abdullah Gül, Türkiye’nin en başarısız dışişleri bakanı” diye. Çünkü eşi başörtüsü takmaktadır.
Bize de yorumlamak kalır.
Halt etmişsiniz siz.
Sabah, 8 Ağustos 2007
|