27 Nisan bildirisi sandığa yansıdı mı? Şimdi tartışma konusu bu.
Genelkurmay Başkanı, bu konuda “Bir etkisi olmadığı” görüşünde. Ancak Türkiye’nin yakın tarihi öyle demiyor.
Askerin siyasete doğrudan her müdahalesi, aleyhine müdahale edilen kesime doğrudan yarar sağlıyor.
Bu da siyasette adil yarış ilkesini zedeliyor.
O yüzden dünya görüşü olarak Silahlı Kuvvetler’le yakın duran siyasi partilerin bile bu konuda net tavır alması gerekiyor.
Çünkü askerin müdahalesine yakın duruş görüntüsü veren parti ve liderler halk nezdinde itibar kaybediyor.
Öyle olmasa 12 Eylül’ün ardından yapılan seçimden Turgut Sunalp başbakan çıkardı.
Oysa Kenan Evren’in seçimden bir gün önce kendi popülerliğine güvenip Sunalp’i işaret etmesi ANAP’ın ve Turgut Özal’ın elini güçlendirdi ve sandıktan tek başına güçlü bir iktidar çıktı.
İstanbul Belediye Başkanlığı sonrası Erdoğan’a yönelik her müdahalenin kime yaradığı ortada.
Bu son seçimde de, bir kısım partilerin e-muhtıra ardından Meclis’e girmemesi ve AK Parti’nin mağdur görünmesinin net sonuçları sandıkta göründü.
Özetle, siyasete doğal olmayan her müdahale aslında sistem bekçilerinin karşı olduğu kişi ve kurumların elini güçlendiriyor.
Doğal akışında yıpranabilecek parti ve liderlerin kusurları bile görmezden gelinebiliyor, çünkü demokratik ilke öne çıkıyor.
O nedenle siyaset alanına dıştan müdahale döneminin kapanması, siyasetin aktörlerinin özgürce rekabetine yol açacak ve eleştiriler partilerin somut olaylardaki tavırlarına göre yapılabilecektir.
Demokratik sistemin ayakta kalıp kalmayacağı, sandığa gidilip gidilmeyeceği tartışılırken başka konuların gündeme gelmesi gerçekçi olamamaktadır.
Türkiye bugün yüzde 85’lik rekor bir katılımla yeni Meclis’ini belirlemiştir. Bu Meclis adil temsil ilkesine en yakın bir yapıyla oluşmuştur. Yeni döneme ilişkin kararlarda halkın ve yeni Meclis’in iradesine saygı göstermek ülke siyasetinin normalleşmesi yolunda atılacak en önemli adım olacaktır.
Sabah, 1 Ağustos 2007
|