Sürekli korku ve baskıyla yönlendirilen bir düşünce sistematiği içinde yetiştiğimiz için “farklı” gördüğümüz her şeye tepkiyle yaklaşıyoruz.
Gelişen olayları birikimlerimizin süzgecinden geçirip bağımsız şekilde değerlendirmek yerine, zihnimizin dolaplarını açıp hazır bir önyargıyı kullanıyoruz.
Aslında düşünmek yerine hazır bir yargıyı kullanmak kimi zaman işimize geliyor da olabilir tabii.
Ancak gerek dini cemaatler, gerek laik cemaatlerin önyargıları içinde yetişmiş olmak hazır kalıplara yönlendiriyor bizi.
AK Parti listelerinden seçilmiş bir hukukçunun anayasa ile ilgili bir önerisi, iktidar partisiyle ilgili önyargıları harekete geçiriyor.
Anayasayı en sert şekilde eleştirenler bile dehşete düşmüş bir halde tepki gösteriyor.
Bir milletvekilinin bile düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanmasından rahatsız olabiliyoruz.
Benzer bir tavrı Kürt kökenli milletvekillerinin seçilmesinde de görüyoruz.
Başbakanda bile bu gruba karşı bir önyargının varlığı görülüyor.
Aslında bölgeden siyasetin dilini kullanmak isteyen isimlerin Meclis çatısı altına girmiş olmaları şiddeti ülke gündeminden çıkarıp atmak için büyük bir fırsat.
Her gün şehit cenazesi haberi almaktansa el ele verip terörü bölgenin ve ülkenin bir gerçeği olmaktan çıkarmak daha akılcı değil mi sizce de?
Önyargılarımıza başvurup her türlü çözüm kapısını kapatmak ve sorunu sadece şiddetle çözme kararı almak daha mı doğru olur dersiniz?
Yarım asrı aşan çok partili hayat tecrübesi, ekonominin geldiği büyüklük, giderek büyüyen bir orta sınıf ve son seçimde alınan sonuç, bu ülke insanının artık “önyargı” kalıplarıyla düşünmek ve yaşamak istemediğini açıkça gösteriyor.
Bu ülke adına siyaset yapmaya soyunanların bu mesajı iyi almaları ve önyargılarından kurtulup her olayda yeni bir tavır geliştirmelerinde yarar var.
Sabah, 31 Temmuz 2007
|