O zamanlar “umde” denirdi, ilke demek. Hitler’in kuracağını söylediği “bin yıllık yeni düzene” de “yeni nizam” denirdi o sıralar.
Bu umdeler, 1935 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüzüğüne eklendi, 1937 yılında da Anayasa’ya... Partinin bayrağında da oklarla simgelendi. Gidin bakın, Deniz Baykal’ın arkasında duruyor.
Partiyle devlet, tüzükle anayasa, liderle parti, il başkanıyla vali, valiyle belediye reisi, mebusla memur aynı şeydi, içiçeydi, etle tırnak gibi ayrılmaz bir bütündü. Çünkü devir tek lider, tek parti devriydi.
Parti içinde bu zagonu sürdürmek istediği için Deniz Baykal’ı suçlamaya hiçkimsenin hakkı yoktur, çünkü partisinin “mayası” budur!
Ein Volk, ein Reich, ein Führer, einen kleinen Telefunken... Nelerdi bu umdeler? Devrimcilik, halkçılık, milliyetçilik, cumhuriyetçilik, laiklik, devletçilik. Güzel şeyler.
Fakat bunların bugün de CHP bayrağında ve tüzüğünde olmaları, “mefhum-u muhalif” yöntemiyle şunu getiriyor: AKP olsun, MHP olsun, diğer bütün partiler olsun, cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, devrimci ve laik değillerdir!
Olur mu böyle şey? Ne bileyim ben, Sabih Kanadoğlu’na sorunuz.
Aslında, cumhuriyetimizin kurulduğu 1923 yılında da umdeler vardı, fakat bunlar altı değil dokuz taneydi.
Bu dokuz umde içinde, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üstünde hiçbir güç yoktur”, “askerlik süresi kısaltılmalıdır” ve “memurların çalışma koşulları düzeltilmelidir” gibi laflar da geçiyordu vallahi!
Bunları unuttular, hem devrimci hem devletçi oldular. Ben de unutuyordum, gerek o dokuz umde arasında, gerekse İzmir İktisat Kongresi kararlarında “özel sektör yatırımlarının özendirilmesi ve girişimcilerin desteklenmesi” gibi ilkeler de vardır.
Niçin zırt diye dönülmüştür? Niçin bu altı umdenin dördü 1927 yılında kabul edilmiş, iki tanesi daha 1935’te eklenmiştir?
Otuzlu yılların moda rüzgârları Mussolini, Hitler ve Stalin’den yana estiği için mi?
(...)
Yirmili yıllarda serbest piyasa ekonomisini destekleyen parti, nasıl olur da otuzlu yıllarda “güdümlü devlet kapitalizmine” döner?
Haaa, demek ki altı okun, altı ilkenin, cumhuriyetin “olmazsa olmaz temel koşulları” olup olmadıkları tartışılabilirmiş, çünkü bunlar dönem dönem varolabiliyormuş ya da olmayabiliyormuş! Cumhuriyetçilik, devrimcilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik ve laiklik temel koşullarsa, 1937 yılından önceki rejimin adı nedir? “Türkiye Geçiş Dönemi Cumhuriyeti” mi? “İsmet’le Recep İlkeleri Saptayana Kadar Eldekilerle İdare Edin” rejimi mi?
(Niçin Atatürk’ün adının 1934 yılından önce Gazi Mustafa Kemal Paşa olduğunun hatırlatılması bugün bazı bürokrat çevrelerinde tepki yaratmaktadır? 1934 yılından önce Atatürk’ün adı Müşir Ahmet Selahattin Paşa mıydı?)
Devrim kanunlarına göre ünvan ve lakapların kullanılması yasaksa, bugün niçin bütün generaller birbirlerine “paşa” diye, siviller de onlara “paşam” diye sesleniyorlar?
Niçin devrimler “taksit taksit” yapılmışlardır? Ne beklenmiştir? “Halkın olgunlaşması” mı? 1924 yılında cumhuriyeti gönülden destekleyen ama iki karısı olan bir vatandaş, 1927 yılında şapka giyen ve fakat eski yazı kullanan bir vatandaş, 1933 yılında hem şapka giyen hem yeni yazı kullanan ve fakat soyadı olmayan bir vatandaş, 1934 yılında tayyör-etek giyen, tek kocayla evli, mektuplarını Latin alfabesiyle yazan, tango yapan ve fakat meclise seçme ve seçilme hakkı bulunmayan kadın vatandaş, bu tabloda nereye oturacaklardır? Bunlar vatan hainleri midir? Öyle olmalarına “Ankara’dan emir gelmekte gecikmesi” mi yol açıyor?
Ya bugün CHP’ye oy vermeyen yüzde 80 oranında vatandaş nereye sokulacaktır?
Altı ok cumhuriyetle özdeşse, üç hilalli MHP, iki hilalli GP, tek hilalli ama bol yıldızlı SP, atlı DP, arılı ANAP, çark ve çekiçli TKP nerenin partileridir, Osmanlı İmparatorluğu’nun mu?
Akşam, 30 Temmuz 2007
|