İşte açık ediyorum; benim oyum ‘Ahrar Fırkası’na... Oy vereceğim odak, kurumsal bir yapı da olabilir, ‘bağımsız’ takılan ama aslında ‘prensipler’ itibariyle bağımlı bir aday da...
Niçin mi Ahrar Fırkası?
Çok mu severim Prens Sabahattin’i?
Pek mi bayılırım, rahmetli Attila İlhan’ın benzetmesiyle ‘Batıya parmak kaldırma alışkanlığındaki’ Osmanlı entelijansiyasına?
Hiç bayılmam, hiç sevmem.
Prens Sabahattin’le de hiç işim olmaz...
Fakat, İlhan abi ve Devlet Bahçeli gibilerin temsil ettiği siyasî çizginin (kadim ve kurumsal İttihatçılığın) ‘Ahrar Fırkası’ ve Prens Sabahattin’le ilgili değerlendirmelerini de çok ciddiye almam.
Çünkü, ‘düşünce ve inanç özgürlüğü’nü savunuyorsanız, ‘teşebbüs hürriyeti’ ve demokrasinin olmazsa olmaz koşulu sayılan ‘yerinde yönetim’e fitseniz, en hafif deyimiyle ‘Ahrarcı’sınız bu ikilinin ve tabii örnek bir tencere-kapak görüntüsü oluşturan benzer ikililerin gözünde.
Oradan bakınca, evet, ben bir Ahrarcı’yım.
Söylemesi ayıptır ‘teşebbüs-i şahsi’ ve ‘adem-i merkeziyet’ fikrini savunuyorum.
Üstelik, özgürlüklerden yanayım.
***
Hatırlatmanın tam da sırasıdır: Ender ‘demokrat’ göründüğü dönemlerinden birinde, muhterem Süleyman Demirel, ‘Olağanüstü hallerde bunalımdan çıkış için gerekli demokratik mekanizmalar Anayasa’ya konulsun’ dediği için Ahrarcılık’la suçlanmıştı.
İlhan abi’giller takımı saldırıya geçmişti.
Üstelik, 28 Şubat’ta muhteremi yere göğe sığdıramayan adamlar bunlar.
Siyasi tıkanıklığın aşılmasında Ahrar Fırkası çare olacaksa, bundan gocunmak niye?
Hayır, ‘ilerici tarihçi’ Tarık Zafer Tunaya Ahrar Fırkası’nın ‘gerici bir parti’, Prens Sabahattin’in de hem ‘İngiliz işbirlikçisi’, hem de 31 Mart’taki ‘irticai ayaklanma’nın mimarı olduğunu yazıyormuş.
Ona bakarsanız, bir başka ‘ilerici tarihçi’ Doğan Avcıoğlu da, ‘31 Mart’ta Yabancı Parmağı’ adlı kitabında ilerici Hareket Ordusu’nun Alman kurmaylarının dümen suyunda olduğunu yazıyordu. Hızını alamayıp ‘hareket’i yöneten Mahmut Şevket Paşa’nın Alman makamlarına ‘Hareket Ordusu görevini başarıyla tamamlamıştır’ mealinde bir telgraf çektiğini de faş ediyordu.
Gerici Ahrar Fırkası ne yapmıştı, biliyor musunuz?
Parlamentonun kapatılmasına karşı çıkmıştı.
İlerici Hareket Ordusu ise, hem darbe yapmış, hem de ‘alışkanlık üzere’ parlamentoyu kapatmıştı.
Ahrarcı suçlamalarının ‘parlamentarizm’e karşı ‘militarizm’i, ‘temsil mekanizması’na karşı ‘korporatizm’i savunanlardan gelmesi, bu yüzden şaşırtmıyor beni.
İttihatçı dediğimizde bozuluyorlar bir de.
Ulusalcılık adına savundukları, İttihat-Terakki’nin ‘komitacı’ ve ‘çeteci’ ruhundan başka bir şey mi acaba?
İşin hazin tarafı şu:
Demokrasiyi anlama, kavrama, moda tabirle ‘içselleştirme’ konusunda yüz sene önceki Ahrar Fırkası ve gerici Osmanlı entelijansiyasının fersah fersah gerisindeler.
Gerçekten utanç verici.
***
Ahrar Fırkası’nın ‘teşebbüs-i şahsi’ ve ‘adem-i merkeziyet’ fikri hayata geçirilebilseydi, bugün ‘Osmanlı hinterlandı’ olarak bilinen topraklarda, onların çok sevdiği ve çok sık kullandığı deyimle ‘Emperyalist Batı’nın himayesinde’ onlarca devletçik türer miydi?
İttihatçı azgınlık Osmanlı’nın sonunu getirmişti.
Allah Türkiye Cumhuriyeti’ni korusun...
Star, 17.7.2007
|