Türkiye Bilimler Akademisi ( TÜBA ), Prof. Şerif Mardin’in üyeliğini üçüncü kez reddetti. Bu bir skandaldir! Nedenini anlatayım...
Türkiye’dekileri bir yana bırakın... Tarihçi, sosyolog ya da siyaset bilimci: ABD’den Japonya’ya, İngiltere’den Mısır’a, Osmanlı-Türk toplumuyla ilgilenen herhangi bir sosyal bilimciye sorun... İstisnasız tümü Prof. Mardin’i tanır. Mutlaka ama mutlaka onun da kitaplarını, makalelerini okumuştur.
Çünkü Şerif Mardin’in eserlerini bilmeyene, ona atıf yapmayana, onunla hesaplaşmayana doktora derecesi verilmez; “evladım, öğren de gel” denir.
Peki bugün 80 yaşında olan Şerif Mardin niye TÜBA’ya kabul edilmiyor?
Nedeni şu: Aklı başında her sosyal bilimci gibi, Şerif Mardin de, “ dinin toplumdaki yerini anlamadan o toplumu anlayamayız “ diye düşünüyor.
Bu temel fikirden hareketle Prof. Mardin, Nur Cemaati’nin kurucusu Said Nursi üzerine yıllarca çalıştıktan sonra çok önemli bir kitap yazdı.
Kitap önce İngilizce olarak 1989’da ABD’de yayınlandı. Daha sonra, “ Bediüzzaman Said Nursi Olayı: Modern Türkiye’de Din ve Toplumsal Değişme “ adıyla Türkçe’ye çevrildi (İletişim Yayınları.)
Ayrıca din-toplum ve din-siyaset ilişkisini inceleyen (mesela Nakşibendilik üzerine) sürüyle makale kaleme aldı.
Kemalist-Atatürkçü-laikçi bilim insanları, özellikle bu kitap nedeniyle Prof. Mardin’i hiç affetmedi. Niye? Nasıl bir akıl yürütmeyle böyle bir tavır aldılar?
Ben o zihniyetin nasıl çalıştığını yıllar önce, Prof. Nermin Abadan Unat’ın, Milliyet’te yayınlanan bir yazısını okuduğumda anlamıştım.
O sıralar Prof. Nilüfer Göle, türbanlı kızlar üzerine çalışmalar yürütüyordu. Prof. Unat bu işe fena halde bozulmuştu. Şöyle yazıyordu: “ Türbanlılar üzerine araştırma yapmak, onları meşrulaştırır.”
Bunu diyenler, üniversitenin boş buldukları her duvarına Atatürk’ün “ Hayatta en hakiki mürşit ilimdir “ sözünü yazanlar.
Peki bilimin en hakiki “mürşit”, yani “yol gösterici” olduğuna inanıyorlar mı? Bu temel fikri kabul ediyorlar mı?
Hayır! Asla inanmıyorlar.
Peki neye inanıyorlar?
Neyi savunuyorlar?
Onların gerçek sloganları şu: “ En hakiki yol gösterici biziz!”
Yani diyorlar ki: “ Bilimi kim temsil ediyor? Biz... O halde en hakiki yol gösterici biziz. “
Peki bu yol gösterme işinin nasıl yapıldığını merak ediyor musunuz?
İşte iki örnek; biri eski, diğeri yeni:
- Halkın oyuyla işbaşına gelmiş hükümet, 27 Mayıs 1960’ta askeri darbeyle devrildiğinde, koşa koşa Ankara’ya giderek, “ Hiç merak etmeyin, bu yaptığınız hukuka uygundur “ fetvasını kim verdi? Üniversite hocaları.
- Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 komikliği ortaya atılınca bunun en hararetli destekleyicisi kimler oldu: YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç ve onun arkasına dizilen rektörler.
Onlar öyle de, bürokratik elitin diğer simaları farklı mı?
28 Şubat ( 1997 ) sürecinde Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Çevik Bir, türbanlılar konusunda atıp tutuyordu. Söylediklerinin toplumsal araştırmalara uymadığı kendisine hatırlatıldığında şöyle demişti: “ Sosyolojinin kararlılığımızı engellemesine kesinlikle izin vermeyeceğiz. “
Türkiye öyle bir ülke ki... Onca tartışmaya rağmen arabesk hakkında ilk ciddi akademik araştırma bu müziğin doğuşundan 20 yıl sonra yapıldı.
Türkiye öyle bir ülke ki... En önemli toplumsal ve siyasal sorunu olan ve 23 yıldır terör biçiminde devam eden Kürt meselesinin üniversitede serbestçe araştırılması zımnen yasaktır.
Yazının başında Prof. Mardin’in reddinin “bir skandal” olduğunu belirttim ya... Aslında bu olay, Türkiye’deki çarpık düzenin normal halidir.
Sabah, 10.7. 2007
|