Anayasa Mahkemesi ‘ 367’ konusundaki gerekçeli kararını nihayet açıkladı. Teknik ayrıntıları geçelim ve kararın esasını oluşturan kavrama gelelim.
Nedir bu kavram? “ Uzlaşma “!
Karar o biçimde (“ 367 gereklidir “) çıkmış, çünkü cumhurbaşkanı seçiminde uzlaşma gerekliymiş. Uzlaşmanın somut göstergesi ise 367 (yani üçte iki çoğunluk) milletvekilinin ilk iki turda salonda hazır bulunmasıymış. Anayasa böyle diyormuş. Peki bu gerçek mi?
Yani şu anda yürürlükte olan 82 Anayasası gerçekten de uzlaşmadan söz eden bir metin mi? Bugün kullandığımız “uzlaşma” kelimesine eskiler “mutabakat” derdi. Batı’da ise “konsensüs” ( consensus ) deniyor.
O halde gelin anayasayı tarayalım. Bakalım hangi maddelerde uzlaşmadan söz ediyor?
Tarıyoruuuz ve... Ama o da ne?
“Uzlaşma” kelimesi anayasada yok.
Yani anayasanın hiçbir maddesinde “ Uzlaşmayla... Uzlaşılır... Uzlaşma gerekir... Uzlaşmayla belirlenir... “ gibi bir ibare yok.
Yoksa uzlaşma değil de “mutabakat” mı kullanılmış? Bu kez de “mutabakat”ı tarıyoruz 177 maddelik anayasada. Aaaa, o da yok. “ Mutabakat gereklidir. Mutabakata varmak. Mutabık kalmak. Mutabık olmak... “ Hiçbiri yok!
Koskoca Anayasa Mahkemesi uyduracak değil ya... Yoksa kelimenin Frenkçesi mi kullanıldı? Yani “ Konsensüs gerekir... Konsensüs şarttır... Konsensüse varmak için... “ ve benzeri bir ibare? Onu da tarıyoruz: Yok!
Anayasanın hiçbir maddesinde “uzlaşma” ya da “mutabakat” ya da “konsensüs” geçmiyor.
Şimdi gelelim can alıcı soruya: Nasıl oldu da Anayasa Mahkemesi, metnin hiçbir yerinde yer almamasına rağmen, 367 konusundaki kararını, “uzlaşma” kavramına dayanarak verdi?
Mahkeme ‘teknik’ bir mahkeme değil mi? Yani görevi, kanunların ve diğer bazı uygulamaların anayasaya aykırı olup olmadığına karar vermek değil mi? Peki, uzlaşmadan bir kere dahi söz etmeyen anayasayı yorumlarken, nasıl oluyor da “ Anayasa uzlaşmayı şart koşuyor “ diyebiliyor?
Lafı uzattım, sadede geleyim: Tek tek üyelerinin görüşlerini bilemem ama Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı “teknik” değil “ siyasi “dir.
Çünkü karar, anayasada yer almayan, bir kere dahi geçmeyen bir kavrama dayanarak verilmiştir. Peki bu nasıl mümkün oldu?
Sayalım:
1) “Uzlaşma” çok partili siyasi düzenin sihirli kelimelerinden biridir. Karar gerekçesinde o kelimeden söz ettiğinizde birçok vatandaş, “ Tabii yaa, uzlaşma iyidir “ diyecektir; mevcut anayasada yeri olmasa da!
2) Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa Mahkemesi’ne “ iktidar karşısında ‘ denge rolü ‘ oynaması “ gerektiğini söylemiştir. Halbuki mahkemenin böyle bir görevi ve işlevi yoktur. Bu işlev ona dışarıdan atfedilmiştir.
3) CHP Başkanı Deniz Baykal, “ Karar bu yönde olmazsa, ülkede çatışma çıkar “ diyerek mahkemeye şantaj yapmıştır.
4) 27 Nisan gecesi yayınlanan “ imzasız “ Genelkurmay bildirisiyle ne şekilde karar alınması gerektiği satır arasında mahkemeye empoze edilmiştir.
Anayasada yer almamasına rağmen dayatılan “uzlaşma” kavramının mevcut siyasi tablodaki anlamı şudur:
“ Madem bizim siyasi uzantımız olan Deniz Baykal’ın uygun gördüğü bir kişiyi aday göstermiyorsun, o halde cumhurbaşkanını seçemezsin. “(...)
Sabah, 28 Haziran 2007
|