TMMOB İnşaat Mühendisleri Odasından (İMO) yapılan açıklamada, 22 Temmuz seçimlerine hazırlanan ve ‘’barajı aşması muhtemel partilerin’’ seçim bildirilerinde, deprem ve depreme karşı alınacak önlemler ile ilgili uygulanabilir, kamuoyunu ikna edici önerilerin yer almadığı savunuldu.
İMO’dan yapılan yazılı açıklamada, kürsü konuşmalarına, seçim bildirilerinin kamuoyuna yansıma biçimine bakıldığında, Türkiye’nin en önemli problemlerinden biri olan depremin ‘’üvey evlat muamelesi’’ gördüğünün söylenebileceği belirtildi.
Açıklamada, ‘’22 Temmuz seçimlerine hazırlanan ve barajı aşması beklenen partilerin seçim bildirilerinde, bir başka deyişle vaatleri arasında ne yazık ki deprem ve depreme karşı alınacak önlemler ile ilgili uygulanabilir, kamuoyunu ikna edici öneriler yer almamaktadır. Bu durum partilerimizle birlikte kamuoyunun, halkın gerçek sorun ve ihtiyaçlarından ne kadar uzak olduğunun kanıtıdır’’ görüşlerine yer verildi.
Türkiye topraklarının tamamına yakınının deprem kuşağında bulunduğu kaydedilen açıklamada, depremlerin telafi edilemeyecek sonuçlar doğurduğu hatırlatıldı.
1999 depremlerinden sonra da yüzeysel değişikliklerle yetinildiği savunulan açıklamada, şunlar kaydedildi:
‘’Özellikle Marmara Bölgesi için acil önlem alınması gerektiğini ısrarla söyleyen üniversitelerin, bilim insanlarının, meslek odalarının görüşleri ve önerileri yok sayılmış, yapı denetim sistemi başta olmak üzere, mevzuat değişiklikleri hep bir başka bahara ertelenmiştir.
Partilerin seçim bildirileri, kamuoyu açısından, ‘başka baharın’ ilk habercisi sayılmaktadır. Sandıktan çıkacak iktidar programı, seçim bildirisi üzerinde şekillenecektir. Ne yazık ki pek çok vaadin tutulmayacağı, unutturulacağı şimdiden bellidir. Çünkü vaatlerin nasıl hayata geçirileceği ve bütçe karşılıkları için ikna edeci açıklamalara gerek dahi duyulmamaktadır.
Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi depremdir. Bütçe hazırlanması dahil tüm ekonomik tasarruflar ve toplumsal hayatın deprem ve depreme karşı alınacak önlemlere göre düzenlenmesi gerekirken, bu önemli konunun ‘vaat yağmurunun bir damlası’ gibi algılanması ne insan hayatının kutsallığı ile ne de devlet ciddiyetiyle bağdaşmaktadır.’’
|