1960 yılındaki 27 Mayıs darbesi günlerinde Ankara’daki Amerikan Büyükelçisi Fletcher Warren, Washington’a gönderdiği uzun mektupta şunları yazmış:
“Bütün meslek hayatım boyunca, Menderes ve DP liderlerine karşı, aydınların ve ordunun duyduğu gibi bir nefreti hiçbir yerde görmedim. Başka bir ülkede olsa bu insanlar, tarafsız yargılanmaları ve insaflı davranılması için ayağa kalkarlar ama Türkiye’de Bayar, Koraltan, Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idam edilmesi için çağrı yapıyorlar! Bu tablo gerçekten korkutucu...”
Warren, mektubunun devamında Bayar’ı idam etmek için geçmişe yürüyen ceza kanunu çıkarılmasını, mahkemedeki yargılamaların “sadece nefretin gölgesinde” yapılmasını anlatıyor, bütün bu nefret ve hukuksuzluğun ardında “devrimci duyguların yattığını” belirtiyor.
Ve 27 Mayıs’ın getirdiği özgürlük:
“2.5 ay içinde Menderes hükümetinin 10 yılda gerçekleştirdiği baskıyı uygulamaya başladılar. Sadece demokratik oldukları için 25 demokrat gazeteciyi hapsettiler...”
Sonra, üç idam, 450 hapis!
Onlar “kuyruk”tu, “gerici” idi, onların hakları, özgürlükleri olamazdı!
***
İki gelenek?
Yukarıdaki alıntıları, arkadaşımız Nur Batur’un “Amerikan Belgelerinde 27 Mayıs” adlı yazı dizisinden aktardım. (Sabah, 19 Haziran 2007)
Okuduğumda, Fransız tarihi uzmanı liberal İngiliz Prof. Maurice Larkin’i hatırladım. Larkin de Fransız Jakoben geleneğindeki “ikinci sınıf yurttaşlar” uygulamasını, böyle, hayretler içinde anlatır.
Liberal gelenekte yargının tarafsızlığı, adil yargılanma, kanunların eşit ve insaflı uygulanması, kişi hakları, özgürlükler önemlidir.
Jakoben gelenekte ise, Robespierre’in veciz ifadesiyle “devrimci adalet” vardır; haklar ve hürriyetler sadece “gerçek vatandaşlar” içindir!
Peki, bizim hukuki kültürümüzde yargı için “tarafsızlık” ilkesi ne derecede değerlidir?! Kanunların, kuralların uygulanmasında “insaf” mı, yoksa “görüldüğü yerde ezmek” mi önceliklidir? Hukuk bizde, “devlet iktidarı” denilen sorumsuz kudretin elinde bir araç mıdır? Yoksa liberal gelenekteki gibi, vatandaşların haklarını koruyan bir “tarafsız hakem” midir?!
***
Utanıyorlar mı?
Bu gelenek Fransa’yı yüz elli yıl çalkantılar içinde bıraktı; Fransa diğer Batı Avrupa ülkelerinin gerisinde kaldı. Fransa bu radikalizm yüzünden daima kamplaştı, çatışmalarla enerji kaybetti; kralcılarla cumhuriyetçiler, laiklerle Katolikler, sağcılarla solcular, merkeziyetçilerle çevreciler, devletçilerle liberaller...
Ancak 1960’larda Beşinci Cumhuriyet’le düze çıkabildiler.
Fransız tarihindeki bu kaotik manzaranın sorumlusu; yumuşatıcı, uzlaştırıcı liberal değerlere yer vermeyen Jakoben gelenektir. Bu konuda Sudhir Hazareesinh’in yayımladığı “The Jacobin Legacy in France” adlı eseri tavsiye ederim. Bilhassa Jakoben retoriğin mistik, sembolik ve çatışmacı dilinin kamplaştırıcı etkisinden kurtulup birbirimize tahammüllü, barışık bir toplum haline gelerek şu “on bin dolar eşiği”ni bir an önce aşmak için.
27 Mayıs yıllarında “tarafsız yargı” diye değil, “Asın! İpe çekin” naralarıyla çıldırmış olan siyasi gelenek 21. yüzyılda bundan utanıyor mu? Utanıyorsa tarihin çöplüğünde kalması lazım. Utanmıyorsa Türkiye’nin bu marazdan kurtulması lazım!
Milliyet, 20 Haziran 2007
|