İstanbul’da patlayan bombaların yol açtığı büyük bir katliam... Türkiye’yi derinden sarsan bir suikast... Ve arkasından ordunun Kuzey Irak’a müdahalesi...
Bu bir plan değil.
Sadece bir senaryo...
Washington’daki bir düşünce kuruluşunda yazılıyor ve tartışılmasına Türkiye’den asker kişiler de katılıyor.
Olabilir.
Ben heyecanlanmadım.
Her şeyden önce düşünce kuruluşlarının varlık nedeni budur.
Farklı görüşler yarıştırılır; değişik fikirler üretilir; beyin fırtınaları yapılır; ve her türlü aykırı düşüncenin özgürce ifade edildiği arama konferansları düzenlenir bu ‘düşünce fabrikaları’nda...
Bazen ölçü kaçabilir.
Densizlikler olabilir.
Ancak, İngilizcesi think-tank olan bu kuruluşlar öncelikle düşünce üretimi için, düşünce egzersizi için vardır.
Ben de yurtiçinde ve dışında, Washington dahil kapalı kapılar arkasında yapılan böyle birçok toplantıya katıldım.
Yararlandıklarım, çok şey öğrendiklerim de oldu. Keçiboynuzu gibi zaman israfı halinde geçen toplantılara da tanıklık ettim.
Bir nokta daha var.
Washington’da, Hudson Enstitüsü’ndeki bu beyin fırtınası, beni bir başka açıdan daha heyecanlandırmadı.
Senaryoyu bir yana bırakın.
Sanki Türkiye sabah akşam bombaların patladığı, masum insanların kırıma uğratıldığı, iğrenç suikastların yapıldığı, siyasal cinayetlerin, faili meçhullerin işlendiği bir ülke değil.
Sanki bu Türkiye belirli aralıklarla askerî müdahalelere sahne olmuyor.
Sanki bu Türkiye’de sabah akşam Kuzey Irak’a müdahale senaryoları konuşulmuyor.
Bu ülkede bunlar yok mu?
Hepsi var.
O zaman...
Kaç gündür bu heyecan niye?
Washington’daki bir düşünce merkezinde üretilmiş bir senaryo üzerine ne diye kızılca kıyamet kopuyor ki?
Neden bağırıp çağırıyoruz?
Türkiye’de bir yılı aşkın süredir yaşanmakta olan Çankaya savaşları sürecinde siyasal cinayetler de işlendi, sayısız terör ve şiddet eylemi de yapıldı.
Üstelik, devletin derinliklerine indiği izlenimini veren ne kadar çok olay yaşandı, yaşanıyor da...
Doğrusunu isterseniz, İstanbul-Ümraniye’deki bir evde ele geçirilen el bombaları ile gözaltına alınan ‘Kuvvai Milliyeci’ bazı (emekli) subay ve astsubayların karıştıkları olay, beni Washington’daki toplantıdan çok daha fazla heyecanlandırdı.
Türkiye’de eğer demokrasi ve hukukun üstünlüğünden söz edilecekse, önce gerekli olan bu ‘Ümraniye olayı’nın çırılçıplak sergilenmesidir. Bu olayın medyada çok daha fazla deşilmesi ve didik didik edilmesidir.
Eğer bu olayda yumağın ucu yakalanır ve yürekli biçimde çekilirse, yumak bir anda çözülebilir.
Çünkü bu bir senaryo değil.
Demokratik hukuk devletine kurulan tuzaklardan biri çıkabilir bu bomba sandığından...
Siyasal iktidarın da, Washington’daki senaryolar yerine bu el bombaları ile daha yakından ilgilenmesi, bu ülkede demokratik hukuk devletinin geleceği açısından çok daha yararlı olur.
“Çeteler”in üzerine gidin, senaryoların değil!
Milliyet, 19 Haziran 2007
|