Cumhuriyetimizin 84. yılında üniversite kapılarına dayanan 1 milyon 640 bin öğrenciye evrensel anlamda geçerli sadece onbeş bin kişilik bir üniversite kontenjanı yaratabilmek hamaset, milliyetçilik, savaş çığırtkanlığı, yabancı düşmanlığı, rant kollama dışında pek başarısı olmayan yüz yıllık sistemimizin gençlere ve ülkemizin geleceğine 21. yüzyıl armağanı.
Sayın Cumhurbaşkanı Sezer, geçtiğimiz hafta ülkemizde yabancıların çalışma koşullarına ilişkin bir yasayı TBMM’ye bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderirken bu geri çevirme işlemini hukuki gerekçelere bağlamak istedi ama kanımca Sayın Sezer’i sezgisel olarak bu işleme yönelten temel güdü mesleki alanın uluslararası rekabete açılmasının getireceği riskler ve böylece bugüne dek ortaya çıkmamış bazı gerçeklerin deşifre olacağı korkusu.
Doktorlarımızın da aynı şekilde yabancı doktorlara çalışma iznine karşı çıkmalarının altında tabip emeğinin ucuzlatılması korkusundan çok şuur altına yerleşmiş mesleki rekabet korkusu yatıyor.
Ve bu korkunun maddi ve gerçekçi temelleri de eğitim-öğretim sistemimizde daha anaokulu aşamasından itibaren ziyadesiyle mevcut.
Eğitim-öğretim sistemimizin her aşaması çocuklara özgür ve eleştirel düşünceyi, rekabetçi bir mesleki donanım vermek yerine belirli takıntıları ve şartlandırmaları vermeyi tercih ediyor ve bu çağdışı yapı direncini sürdürüyor.
Anayasa Mahkemesi eski başkanı Sayın Yekta Güngör Özden’in, 28 Şubat’ın karanlık günlerinde İstanbul Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada öğrencilere ‘gün mesleğinizi değil, laik cumhuriyeti düşünme günüdür’ dediğini hatırlıyorum.
Sözün özü
Bugün sınava giren 1 milyon 640 bin gence diploması ile gelecek garantisi verecek sadece on beş bin kişilik kontenjan yaratma konusu 22 Temmuz seçimlerinin konusu maalesef olamadı, önümüzdeki senelerde de olacağa benzemiyor.
Hameset, savaş çığırtkanlığı gibi konular varken zaten öğretim kalitesi konusunu ön plana çıkarmak bugün muhtıralara bile konu olabilecek ölçüde oyun bozanlık.
Star, 17.6.2007
|