Ümraniye’de bulunan cephanelikle ilişkisi olduğu gerekçesi ile, daha önce adı Danıştay saldırısında gündeme gelen emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin’in tutuklanması önemli bir gelişme. Hudson Enstitüsü’nde, iki Türk paşasının da hazır bulunduğu “beyin fırtınası”nda konuşulan şok edici felaket senaryoları da aynı şekilde önemli. Seçim yaklaştıkça gerginlik artıyor. Gerginliği oluşturan dünyanın nasıl işlediğini anlama çabası, bu muhataralı bilgilerin önemini arıtıyor.
1966 yılına ait bir olayı hatırlayalım. Akşam Gazetesi’nin Ankara temsilcisi İlhami Soysal, 8 Eylül’de evinin önünde dolmuş beklerken bir arabaya bindirilerek kaçırılıyor. Dövülerek yolun kenarına atılıyor. Kaçıranlar, muvazzaf asker çıkıyor. İlhami Soysal, dayak atanların “Genelkurmay başkanına nasıl hakaret edersin” dediğini naklediyor. O sene Çankaya’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü arazisine paşaların ikameti için villalar yapılıyor. İlhami Soysal da bu inşaatları eleştiren haberler yayımlıyor. Kısaca, olayın arkasında Soysal’ın Genelkurmay Başkanı aleyhinde yazdığı yazılar yer alıyor. Soysal, kendisini birkaç defa İsmet İnönü’nün ikaz ettiğini ve mutlaka Cemal Tural ile görüşmesi gerektiğini söylediğini naklediyor. Bu hadiseyi hatırlatmamızın sebebi, fail olarak yargılanan yarbayın, tutuklanan Muzaffer Tekin’in babası olması. Yarbay Raci Tekin, Kıbrıs’ta görevli iken Ankara’ya izinli geliyor ve Soysal’ın kaçırıldığı araba, bu Özel Harpçi yarbayın üzerine kayıtlı çıkıyor.
Ümraniye’deki bombaların eksik olanlarının nerelerde kullanıldığını yakında öğrenmeyi umuyoruz. Sauna, Atabeyler gibi çetelerle birlikte, Türkiye’de çok özel bir “askerî sorun”un mevcudiyeti aşikâr. Resmi yetkileri, imkânları hukukla arası iyi olmayan bazı görevlilerin kendi kafalarına göre kullandıkları yolundaki endişeler giderek artıyor. Türkiye’nin çeteler cennetine dönüştüğü konuşuluyor. Güvenlik birimleri içinde yer alan bazı illegal örgütlenmelerin, ülkenin içinde bulunduğu şartlara dair bazı yargıları, ülkeyi kurtarmak için de ideolojik programları bulunuyor. Yeni Ulusalcılık dediğimiz marjinal ideoloji işte bu. Temel endişe seçimlerle ilgili. Seçim demek, iktidar mücadelesinin demokratik yollarla biçimlenmesi, buna halkın karar vermesi demek. Ülkeyi kurtarmak için illegal örgütler kurmuş ve bu örgütlenmeleri resmî imkanlar ve araçlarla sürdüren birileri var ise seçim kampanyalarının da bir yerinde bulunacak ve halkı “psikolojik savaş” teknikleri ile etkileyecekler demektir. Terör, siyasî amaçlı şiddet eylemleridir. Terör ile halk arasına salınan korkunun, iktidara baskı oluşturması ve istenen sonuçlara ulaşılması amaçlanır. Terörün “devlet terörü” biçimi de vardır. Devlet içindeki örgütlenmelerin, halkın kanaatlerini şiddet yoluyla etkileyip değiştirmeye kalkmasına “devlet terörü” denir. Bu, devlet içindeki iktidarı sürdürmek ve bazılarını uzak tutmak için yapılır. Türkiye’de gerçekleşen şiddet eylemlerinden bazılarının güvenlik görevlileri tarafından gerçekleştirildiğine dair yaygın bir inanç vardır. Ortaya çıkartılan çeteler ve Şemdinli gibi mahkemesi süren olaylar, bu kanaati kuvvetlendirmektedir.
Bir devletin sonunu getirecek, devlet-halk uyumunu yok edecek en ciddi tehlike budur. “Devlet görevlilerinin cinayet işlediği kanaati” kadar, bir ülkeyi bileşenlerine ayırıp parçalayacak bir tehlike olamaz. Hudson Enstitüsü’nde konuşulduğu söylenen “PKK’lıların teslimi AK Parti’ye yarar” tezi, doğru ise güvenlik birimlerinin siyasete dalmasının ne büyük felaketlere yol açacağına örnek teşkil edecektir. Konu ciddidir. Toplantıdaki Türk generalleri mutlaka bir açıklama yapmalı. Güvenlik sektörünün dünyanın her yerinde ısrarla siyasetin dışında tutulmasının sebebi silahın iktidar mücadelesine alet edilmesini engellemektir. Hukuk yerine ideolojik önyargılarla ellerindeki silahları kullanmaya kalkan güvenlik görevlisi kadar kimse ülkeye zarar veremez. Acil bir “güvenlik reformu”na ihtiyacımız var. Bu alanının tümüyle demokratik denetime alınması, Türkiye’nin beka ve güvenliğini sağlamasının yegane yoludur. Güvenlik sektörünün tamamı, en küçük ayrıntısına karar elden geçirilmeli ve hukuki denetim altına alınmalıdır. Belki de önümüzdeki seçimlerin en temel tartışma konusu bu reform olmalıdır.
Zaman, 17.6.2007
|