Çetelerin varlığını biz unutsak hatırlatacak bir gelişme mutlaka ortaya çıkıyor. Çıkıyor da ne oluyor? Bir süre tartışıp yeniden unutulmaya terk ediyoruz çeteleri… Kasım 1996 Susurluk kazası “Türkiye bir daha eskisi gibi olmayacak” kararlılığı uyandırmıştı; aradan çetelerle irtibatlı nice cinayet, suikast, kitle eylemi geçti, hükümetler devrildi, hükümetler devrilme noktasına getirildi; bugün aynı temenniyi ifade bile edemiyoruz.
Neden?
Çünkü politikacılar çete gerçeğini ya küçümsüyorlar, ya da korkuyorlar…
Güçlü bir ordusu, eğitimli polisi, geleneğe sahip bir istihbarat örgütü bulunan büyük bir ülkede, yöneticilerin, çeteleri ‘üç-beş haydut’ görerek küçümsemesini doğal karşılamalıyız. Oysa çeteler tam da bu sebeple tehlikeli: Kurumsal olarak egemen olamadıkları devlet birimlerine sızarak, orada buldukları işbirlikçilerden yararlanarak faaliyetlerini yürütür çeteler; bazen devletin bütün kolluk kuvvetlerini felç bile edebilirler.
Geçmişte bunun pek çok örneği var. Devleti, içeride kendi vatandaşına dışarıda dosta-düşmana gülünç hale düşürmüş pek çok ‘operasyon’ gerçekleştirildi ülkemizde. Bugünlerde toplumu derinden sarsan PKK eylemlerinde bile ‘derin devlet’ parmağı arayanlar çıkıyorsa, sebebi, geçmişteki manzara bozukluklarıdır.
Akıllı politikacı çeteleri küçümsemez. Siyasi hayatımız, çeteleri küçümsemiş iktidarların mezarlarıyla dolu çünkü…
Korku da doğal ve insanî bir duygu; bizdeki bilgi ve belgelerden çok daha fazlasına sahip olan yöneticiler, ülkedeki çete yapılanmasının künhüne vâkıf oldukları, ipin ucunun nerelere uzandığını bildikleri için de konunun üzerine gitmiyor olabilir. Çetelerin ellerinde ve depolarında bulundurdukları silâh ve patlayıcı maddelerin çokluğu, vurucu timlerinin ustalığı ve gözü karalığı ürkütücüdür herhalde. Geçmişte iki başbakanı (Bülent Ecevit ve Turgut Özal’ı) hedef alan çetelerle irtibatlı suikast girişimleri olmuştu, bunlar bildiklerimiz; devletin arşivinde dışarıya yansımayan başka vukuatlar da olabilir pekâlâ.
Politikacının akıllısı tedbirli olur, ama korkunun ecele faydası olmadığını da bilir. Başka ülkelerde de bizdekileri andıran çeteler vardı; alınan uygun tedbirlerle o ülkelerin sistemleri çeteleri tasfiye etti. Çetelerin varlığı ülkelerin demokratik olma iddiasını zedeliyor; çeteli bir yapıya sahip ülkelerde demokrasi yerleşemiyor. ‘Üç-beş haydut’ diye küçümsediğiniz çeteler, halkın desteğine sahip iktidarları yerinden edebiliyor da ondan…
Ülkemizin çok değerli aydınlarını da çetelere kurban vermedik mi? Zaman zaman ‘Alevi-Sünni’ tedirginliği yaşanıyorsa ülkemizde, bu, geçmişte çeteler eliyle sahneye konulan kitle eylemleri yüzündendir. Batı ile ve kendi azınlıklarımızla bir dargın bir barışık hayatı sürüyorsak, bunda, kökleri 20. yüzyılın başlarına uzanan ve son örneklerinden biri 6/7 Eylül 1955 tarihinde İstanbul’da yaşanan çeteci kışkırtmaların rolü büyüktür.
Türkiye çete yapılanmasıyla birlikte yaşayamaz. Hem çeteleriniz olacak, hem dengeli bir kalkınma gerçekleştireceksiniz… Hem çeteleriniz olacak, hem ekonomide istikrarı sağlayacaksınız… Hem çeteleriniz olacak, hem toplumsal barışı gerçekleştireceksiniz… Hem çeteleriniz olacak, hem yurtta ve dünyada barış ilkesini uygulayabileceksiniz…
Bunların hiçbiri mümkün değildir. Türkiye ya bu çetelerden kurtulacak, ya da…
Devamını yazmaya kalemim razı olmuyor.
Yeni Şafak, 16.6.2007
|