Hani birbirinin arkasından demediğini bırakmayıp kameralar önünde karşılaşınca “Çok severiz birbirimizi” diye yalancıktan kucaklaşan paparazzi kahramanları var ya...
Güvenlik zirvesinden çıkan “Uyum içindeyiz” açıklaması onu andırıyor.
Hükümet ile Genelkurmay’ın arası böyle bal şekerdi de, niye birbirleri aleyhine bunca açıklama yaptılar?
Neden bu kadar kritik bir dönemde, şu efsanevi “devlet ciddiyeti”ne yaraşır şekilde, baştan bu zirveyi toplamak ve uyum görüntüsü vermek yerine “Hükümet talimat versin”, “Yok asker istesin” diye çekiştiler?
Niye Genelkurmay Başkanı K. Irak’a askeri müdahale gerektiğini söylerken Başbakan, hem de tam zirve öncesi “Dışarıyı boş verin, içeriye bakın” demecini verdi?
Sorunun bir boyutunun da dışarıda olduğunu, dolayısıyla işin “içinin dışına karıştığını” bilmiyor muyuz?
Sınır ötesi operasyonun kolay olmadığını anlayınca hükümetin “Eh içeri bakalım madem” diye dümen çevirdiğini görmüyor muyuz?
Çocuk mu kandırıyorlar?
* * *
Sivillerden refleks talep eden devletin şu son dönemki savunma refleksine ilişkin söylenebilecek tek kelime var:
Fiyasko!
Anafartalar saldırısından sonra yetkililerin açıklamalarından kurumlar arasındaki uyumsuzluğa, kamuoyu önündeki laf yarıştırmalardan halkı sokağa çağıran gece yarısı açıklamasına, o açıklamanın yanlış adamlarca yanlış anlaşılıp düzeltilmesine ve nihayet artık tamamen inandırıcılığını yitiren davul zurnalı “Gireriz ha” dayılanmalarına kadar tam bir çaresizlik, dağınıklık görüntüsü...
Bundan sonrası için tek beklentimiz şu:
Uyum içindeyseniz lütfen susun... birbirinizi dünya huzurunda suçlamaktan vazgeçin ve bu işle nasıl baş edeceğinize karar verin!
* * *
Lakin biliyoruz ki Türkiye’nin bu sorunla baş edecek uzun vadeli, tutarlı, istikrarlı bir politikası yok.
O politikasızlığın bedelini başta şehitler ve aileleri olmak üzere hepimiz ödüyoruz.
Önce Diyarbakır’a gidip Kürt sorununu dillendiren, sonra bunu unutup silahlı çözüme meyleden, giderek işi tamamen askere havale eden, asker “Siyasi irade lazım” deyince de “İstesinler, gerekeni verelim” diye yelkenleri indiren bir Başbakan’dan mı çözüm bekliyoruz?
Teröre karşı düzenli orduyla savaşılamayacağını, “terör”e indirgediğimiz bu karmaşık sorunun sadece güvenlik önlemleriyle çözülemeyeceğini artık görmüyor muyuz?
* * *
Ankara böyle ilmek ilmek çözülürken, sorun giderek katmerleşiyor. PKK, Kuzey Irak sığınağının ve dış desteğin de yardımıyla daha az risk alıp daha fazla zayiat verdiriyor. Türkiye’yi Irak cehennemine çekmenin, orada karşısına çocukları sürüp dünya gözünde “işgalci katil” durumuna düşürmenin hesabını yapıyor.
En çok baskı dönemlerinde gelişebildiği ve dağa adam devşirebildiği için, askeri tahrik ediyor.
Türkiye ise, müttefik bildiği herkesi “düşmanın destekçisi” ilan ediyor; onların insafa gelmesini bekliyor; dövüldükçe köşeye kıstırılmış boksör gibi boşluğa yumruk sallıyor; içerde birbirine düşerek öfke saçıyor. Yeniden olağanüstü hale dönmenin hesaplarını yapıyor. Polisin yetkilerini arttırıyor.
PKK’nın da istediği bu...
Çünkü bölünme ihtimali, asıl o zaman artıyor.
* * *
Gündelik tepkilere değil, 1, 10, 20 yıllık akılcı politikalara, askeri mücadeleden çok sivil müdahaleye ve en önemlisi bölge halkını kazanmaya ihtiyacımız var. Bunca hatadan sonra halkın gönlünü fethetmek, Kandil Dağı’nı fethetmekten daha zor olabilir, ama “içerdeki sorun”un çözümü oradadır.
Milliyet, 14.6.2007
|