Birkaç gündür, şu sıralarda olmakta olan bazı şeyleri İdris Küçükömer’in vaktiyle nasıl gördüğünü yazıp duruyorum. Bu arada olaylar da, o ‘önceden görülmüş’ biçimde, birbirlerine eklenerek gidiyor. Geçen gecenin ‘e-muhtıra’sıyla yeni bir aşamaya daha ulaştık.
Uzun bir süredir ‘irtica’ tehdidimiz olduğu ve ‘bölücülük’ tehdidimiz olduğu söyleniyordu, biliyorduk. ‘Komünizm’ tehdidi, 90’ların başından beri, geri plana çekilmişti. Bu üçü bizi hep tehdit ederdi ama aslında tehlikeler üç değil dörttü. Cehennemin, pek fazla sözü edilmeyen dördüncü atlısı ise demokrasiydi (kimi zaman ‘liberalizm’ kılığına da girebilirdi). Bu ikinci gece muhtırası, açıkça, dördüncü atlıyı hedef alıyor. TSK’nın ‘terörle mücadele konusunda sarsılmaz bir kararlılığa sahip’ olmasının bir ‘haber değeri’ yok. Aslına bakarsanız, aşağıda sözünü edeceklerimin de o anlamda ‘haber’ değeri yok, ama gece yarısı yayımlandığına göre bir şeyi vurgulamak istediği belli.
‘Her fırsatta, yurtiçinde ve yurtdışında, barış, özgürlük ve demokrasi gibi insanlığın yüksek değerlerini terör örgütüne paravan olarak kullanan’ diye başlayan bir cümlenin, yazılı olduğu kâğıtta değil ama somut hayatta nerelerde noktalanacağını bilmeyen, hele bu ülkede yaşamış olanlar arasında, yoktur. Bunlardan ‘her fırsatta’ söz edenlerin kötü niyetli kişiler olduğunu ve her fırsatta susturulmaları gerektiğini biliyoruz.
Şu da aynı kapıya çıkıyor:
“Türkiye Cumhuriyeti, ulusal ve üniter yapısının, çağdışı bir yapı olduğunu düşünen bir yaklaşım ile karşı karşıyadır. Ulusumuzun bu tehlikeli yaklaşımı fark etmek zorunluluğu vardır ve olmalıdır.” Örneğin, ‘ulusal ve üniter yapı’mızın mükerrer sonuçlarından birinin böyle muhtıralar yayımlanması olduğunu söyleyenler bile çıkabilir. Kimileri bu muhtıralarda topluma tebliğ edilen doğruları tartışma konusu yapmaya bile cüret edebilir.
Şu cümle, gramer açısından yanlış ve bitmiyor; öznesi, yüklemi tutmuyor: “Ortaya çıkan ve giderek artan terör eylemleri, bu tür düşüncelerin ve bunları dolaylı veya doğrudan destekleyenlerin çarpık düşüncelerinin çok açık bir göstergesi olduğu şüphesizdir.” Ama gramer olmasa da, cümleyi yazanın ne demek istediği çok belli ve dilbilgisi tutmasa da ‘düşünce bilgisi’nin kesin ve yerinde olduğu anlaşılıyor.
Muhtıranın sonunda, bu ‘çarpık düşünce sahipleri’ konusunda düşünülen çözüm de açıkça belirtiliyor: ‘ulusal refleks’ çözecek işin bu kısmını.
Daha önce ülkemizi tehdit eden Hrant Dink sorununu ve Hıristiyan misyoner sorununu çözdüğü gibi herhalde. Bunun pek çok örneğini saymak mümkün, çünkü yaratılan şu ortamda ‘ulusal refleks’ çok hareketli bir halde. Her gün yeni bir başarıya imza atıyor.
Evet, şimdi bu ‘muhtıra’da ‘terör’, ‘terör örgütü’ filan, figüran olarak yerlerini almışlar. Asıl suçlu, asıl hedef ‘düşünce’. Buna ‘muhalif düşünce’ bile demeyeceğim, çünkü o muhtırayı kaleme alanla aynı fikirde olmayan herkes o hedefin içinde.
Bu muhtıra, herhalde, bizi bekleyen günleri de, o günlerde bizi nelerin beklediğini de, olabilecek en açık biçimde ortaya koymuş.
Radikal, 10.6.2007
|