Bana verdikleri ve içinde cehennem saklı yeşil kaplı dosya şu cümlelerle başlamaktaydı:
‘Afrika’nın en büyük ülkesi olan Sudan, Sahra Çölü’nün doğu kenarında, Mısır’ın hemen güneyinde yer alır. Kıt su kaynaklarına ve ekilebilir çok az toprağa sahiptir.
Ülkenin başlıca ekonomi kaynağı petroldür. Ancak, petrolü olan diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, bu kaynak Sudan halkının yararına değil, hükümet ve toplumun elit bir kesimi için çıkarılmaktadır. Sudan’ın petrol ihracat gelirlerinin çoğu ülkenin ordusunu finanse etmek için kullanılmaktadır.’
***
Ardından söz Darfur’a geliyordu: ‘Sudan’ın batı tarafı, Darfur Bölgesidir. Çok az altyapı ve kalkınmaya sahiptir.Yaklaşık altı milyon Darfurlu, Afrika’daki en yoksul halklar arasındadır. Büyük oranda, geçimlik tarım veya göçebe hayvancılıkla yaşamlarını sürdürürler.’
Ya sorun... Sorun ne? ‘Darfur Krizi 2003’te başlamıştır. Darfur’da ihmal, kuraklık, baskı ve küçük ölçekli çatışmalarla geçen yıllardan sonra, iki asi grubu -Sudan Kurtuluş Hareketi (SLM) ve Adalet ve Eşitlik Hareketi (JEM) - Sudan Başkanı Ömer El-Beşir’e meydan okudular.
Bu gruplar, birçok farklı kabileden, çoğunlukla Arap olmayan, Müslüman, siyah Afrikalı çiftçileri temsil eder.’
***
Kavga, merkezi ele geçirmiş olan ‘Arap Müslümanlar’ ile toplumun çoğunluğunu oluşturan ‘Afrikalı Müslümanlar’ arasındaydı. ‘Tüm Darfurlular’ın Müslüman ve siyah olduklarını bilmek önemlidir.
‘Afrikalı’ ve ‘Arap’ arasındaki fark temelde yaşam tarzını tanımlar ve Darfur’da ‘Araplar’ nüfusun kabaca yüzde 35’ini oluştururlar ve göçebe çobanlardır; ‘Afrikalılar’nüfusun kabaca yüzde 65’ini oluştururlar, yerleşik çiftçilerdir.
Genelde, iki grup ortak yaşarlardı ve tarım arazilerinden göçebelerin geçişine ilişkin düzenlemeler olurdu. Bu düzen, çölleşme ve artan nüfus baskıları altında yıpranmaya başladı.
Sudan hükümeti 2003’te soykırıma başladığında, ‘Arap’ klanlarını, eskisinden daha kıt topraklar ve su kaynaklarının kontrolü vaadiyle silahlandırarak ve ‘Afrikalı’ köylerine saldırmaları için kışkırtarak altta yatan arazi kullanım gerilimini araçsallaştırdı.’
***
Sonrası.. ‘Sudan hükümeti, silahlı kuvvetlere ve ‘Cancevit’ olarak bilinen yerel milislere desteği artırdı.
Bu milisler, köylerin tamamını haritadan silmiş, gıda ve su rezervlerini yok etmiş ve sistemli bir şekilde Darfurlu’yu öldürmüşler, onlara işkence yapmışlar ve tecavüz etmişlerdir. Bu saldırılar, Sudan silahlı kuvvetlerinin doğrudan desteği ile gerçekleşmiştir.’
***
Bilanço? 400 bin ölü... 2.5 milyon ülke içi ve dışı göç... Ve sürmekte olan bir katliam. Ülkeler arası çelişkiler, çözümü zorlaştırıyor ve cinayetler devam ediyor..
***
Larry Rossin, emekli bir büyükelçi. Şimdi ise Darfur’da yaşanan çatışmaların durması için uluslararası çapta kitlesel eylemler gerçekleştiren ‘Save Darfur Coalition’ (Darfur’u Kurtarma Koalisyonu) Uluslararası Yüksek Koordinatörü.
Larry Rossin, Darfur’daki krizin çözümü için kalkmış sivil toplum örgütleriyle görüşmek üzere Türkiye’ye gelmiş.
Türkiye’den ‘diplomatik destek’ istiyor. Larry Rossin, ‘Türkiye, Müslüman bir ülke olması ve İslam Konferansı Örgütü’nde (İKÖ) ağırlığı olması nedeniyle sorunun diplomasiyle çözümü yönünde benzersiz bir kapasiteye sahip’ demekte.
Ayrıca, Rossin, Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nin daimi olmayan üyelerinden biri olmak istediğine dikkat çekerek; Darfur krizinde aktif rol oynamasının, BM Güvenlik Konseyi üyesi olmasında da Türkiye’ye yardımcı olacağını savunmakta.
Darfur’da yapılması öncelikli şeylerden birinin bölgeye BM Barış Gücü askerlerinin konuşlandırılması... Bunu, Sudan petrolü kullanan Çin engellemekte.
Rossin, Sudan hükümetinin BM Barış Gücü’nü kabul etmesi durumunda ‘Lübnan ve Afganistan’da çok iyi işler yapan Türk ordusunun, Barış Gücü kapsamında Darfur’da da önemli katkılar yapabileceğini’ söylüyor.
***
İnsanın insanı kestiği... Müslümanın Müslümanı yok ettiği kanlı bir dram. Gözümüzün önünde akıp gidiyor ve kafamızı çevirip bakmıyoruz. Ama unutmayın... Darfurlu da olabilirdiniz...
Umarım, Darfurlu olmadan Darfurlu gibi hissedebilir, insanların acılarını anlayabiliriz.
Star , 3 Haziran 2007
|