Toplum ne olup bittiğini anlayabilmiş değil.
Ülkede garip bir hava esiyor.
Sanki gizli bir şeyler hazırlanıyormuş ve seçimler sonrasında uygulamaya sokulacakmış gibi bir koku var.
Hasan Cemal’in Milliyet’teki köşesinde dün başlattığı bir dizi, bazı çevrelerin ilginç hazırlıklarına dikkat çekiyor. Tank ve postal seslerinin, uzaktan dahi olsa duyulmaya başlandığına işaret ediyor.
Ben, 2007’de Türkiye’nin tank sesleriyle uyanabileceğine inanmıyorum.
İnanmak istemiyorum ve böyle bir olasılığa tüm gücümle karşı çıkacağımı da biliyorum. Bunu da açıkça söylüyorum.
Ancak, medyaya yansıyan demeçlere bakıldığında, medyadaki bazı yazarların “Paşam neredesiniz ?”şeklindeki çığırışları okunduğunda kaygılarım artıyor.
Acaba medya mı abartıyor, yoksa gerçekten devletin tepesinde fırtınalar mı yaşanıyor?
Şu manzaraya baksanıza:
- Cumhurbaşkanı Sezer, Başbakan ile karşılaştığında öylesine sert bakışlar atıyor, Başbakan’ın mevcudiyetinden rahatsız olduğunu öylesine gösteriyor ki, fazla bir yorum yapmaya gerek kalmıyor.
- Genelkurmay Başkanı, özellikle son altı ayda eski sevecenliğini kaybetmiş görünüyor. O da, Başbakan ile bir araya gelmekten pek hoşlanmadığı izlenimini veriyor.
- Baykal ile Erdoğan’ın ilişkileri ise, artık kavga ortamında. Karşılaşmak istemedikleri gibi, sürekli didişiyorlar.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, kurumlarda birbirleriyle tartışır durumdalar.
Genelkurmay Başkanlığı ile Dışişleri Bakanlığı arasında, Amerikan uçaklarıyla ilgili sanki garip bir hava var. Birinin diğerinden bilgi sakladığı, diğerinin olayı küçümsediği izlenimi yaygın.
Hele Kuzey Irak konusunda, tam bir karmaşa var.
Bazı emekli askerler, sürekli bastırıyor ve Türkiye’nin mutlaka Kuzey Irak’a girmesi gerektiğini, Genelkurmay Başkanı’nın da bu gerçeği vurguladığını, ancak hükümetin çekimserliği nedeniyle yapılamadığını söylüyorlar.
Hayret ediyorum.
Ortadaki tuzağı görmelerine rağmen, nasıl böyle hareket ediyorlar, anlayamıyorum. “Acaba bu baskılar da mı bir hazırlığın parçası?” sorusunu sormadan edemiyorum.
Ortada iki büyük mücadele var.
Biri, devletin Cumhurbaşkanlığını bir Ak Partili’ye bırakmama mücadelesi. Diğeri de, CHP’nin genel seçime giderken cepheleri iyice ayırmak (ki, bundan başarılı olduğu görülüyor) ve laik oyların başka yere gitmesini engellemek mücadelesi.
Ancak bu kavga topluma farklı yansıyor. Toplumdaki cepheleşmeler, siyasiler veya devlet adamları arasındaki çekişmelere benzemiyor. Onlar, bugün kavga ediyor, yarım saat sonra yine barışıveriyorlar. Onlar bir oyun oynuyorlar. Toplum ise, cepheleşti mi, bir daha kolay kolay barışamıyor. Bütün hayatımızı da bu cepheleşmelerden dolayı boşa harcamadık mı ?
Bu beyler ateşle oynadıklarının farkında değiller mi acaba ?
Posta, 30.5.2007
|