Ankara’daki bombayı kim patlattı? Bombanın patlamasından daha bir saat geçti, geçmedi, PKK’nın elindeki patlayıcılardan söz edilmeye başlandı TV’lerde. İşaret edilen adres belli olmuştu: Yapsa yapsa PKK yapmıştır, başka kim yapabilir ki!
Bu da şu anlama geliyordu:
PKK ‘yaptım’ da dese, ‘yapmadım’ da... Bir akıl hastasının manyaklığı da olsa... Abuk sabuk bir siyasi stratejiye sahip, ortalığa yeni yeni çıkan bir başka terör örgütü de olsa...
Hiç fark etmez: Bombayı PKK patlatmıştır. Nokta. Kabul etse de, etmese de ihale onun üstünde kalmıştır.
Burada önemli olan derin gerçek değildir. Hakikatin tam olarak ortaya çıkarılması da değildir. Önemli olan kamuoyunu yönlendirmektir.
Peki kamuoyu ne durumda?
***
Biz cumhuriyet mitinglerinin sadece “sonucunu” yani meydanlardaki halini gördük.
Halbuki bu mitinglerin planlanması ve hazırlıkları çok daha öncelere, ‘en azından’ iki yıl geriye uzanıyor.
O halde şunu da görmek gerek: Mitinglerin, “ Meclis’teki AKP grubunun cumhurbaşkanını seçmesini engellemekten “ çok daha ötesinde bir amacı (ya da amaçları) var.
Tayyip Erdoğan’ın ya da Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasını engellemek için bir “ hukukçu darbesi “ ve ona eşlik eden bir “ 23.20 muhtırası “ yetti.
Peki bu kadar büyük bir kitle niye harekete geçirildi? Sadece AKP’ye muhalif partileri bir araya getirerek Meclis aritmetiğini değiştirmek mi?
Yakın zamana kadar ay yıldızlı bayrak en çok MHP tarafından kullanılırdı, çünkü bayrak Türk milliyetçiliğinin simgesiydi.(...)
Şimdi ise yeni orta sınıf da bayrak sallayıp duruyor. Ancak... Kime ‘ karşı’ salladığı az çok belli ama kimin ‘ için’, yani ‘ kimden yana’ salladığı gayet belirsiz...
Bu da milliyetçileştirilmiş (ya da başka bir deyişle ulusalcılaştırılmış ) ama ‘partisiz’, ‘örgütsüz’, ‘yönlendirilmeyi bekleyen’ bir kitle demek...
Bombadan sonra bu kitle de burnundan solumaya başladı. “ Yeter artık, hadi bir şeyler yapın “ demeye başladı. Ya da şöyle: Bir şeyler yapılırsa alkışlayacak, tereddütsüz destekleyecek hale geldi.
Bütün bunlar şu anlama geliyor: Çankaya seçimini ve genel seçimleri etkilemenin çok ötesinde bir olayla karşı karşıyayız.
Silahlı Kuvvetler, Kuzey Irak’ta sonu belirsiz, karanlık bir maceraya sürüklenmek isteniyor.
1990’lı yıllarda defalarca yapılan türden bir ‘ sıcak takipten’ filan söz etmiyorum. O kadarla kalsa mesele yok. Girersin, çıkarsın...
Ama girip de çıkmamak... Orada tutunmaya çalışmak var. Gerilla tipi mücadele tecrübesine sahip, birçok bireyi silahlanmış bir halkla ve hatta ABD ordusuyla karşı karşıya kalmak var...
Başka? Yarın öbür gün çekilmeye başladığında, bugünkü sınırlarında tutunamamak var... Alayım derken, vermek var. Hadi adını koyalım: İç savaş tehlikesi var.
Bütün bunları ben biliyorum da bizim Genelkurmay bilmiyor mu? Elbette biliyor, hem de bin katını biliyor.
Ama işte, bir bataklığa doğru itilmekteyiz.
***
Bu arada...
Zihnimi epeydir şu soru kurcalıyor:
“Acaba AKP başka bir aday çıkarsaydı... Yani ‘ karşı tarafın’ hayır diyemeyeceği bir adayı öne sürseydi; bütün bunlar yine olur muydu?”
Eğer asıl amaç cumhurbaşkanı seçmenin ötesinde bir şeyler yapmaksa... Yani yukarıda genel hatlarını çizmeye çalıştığım bir operasyon, bir tuzak söz konusuysa... Artık kani oluyorum ki: Fark etmezdi! Evirip çevirip aynı senaryoyu sahneye koyarlardı.
Sabah, 25 Mayıs 2007
|