Teröristin ardında bıraktığı kartvizitin, yaşanan olayı anlamak açısından hiçbir anlam ifade etmediğini öğrendik artık. Ne canlı bombanın geçmişindeki TİKB izleri; ne hapiste PKK’yla ilişki kurduğu iddiaları; ne de PKK’nın eylemi sahiplenmeyişi bir şey ifade etmiyor artık.
Anafartalar’da patlayan bombanın etrafındaki taşeron sarmalını çözmek; beline bomba bağlayan o katilin kaçıncı dereceden taşeron olduğunu tespit etmek bile imkansız. Bundan çıkan sonuç; Ne olup bittiğini anlamak için katilin kimliğine değil, eylemin niteliğine bakacağız.
9 Mayıs tarihli “Seçimler yapılabilecek mi?” başlıklı yazımda “Hayır hiç rahat değilim; büyük bir tedirginlik içinde “kötü bir şeyler” bekliyorum” diye yazmış ve şöyle demiştim: “Türkiye’nin bütün kronik sorunları, potansiyel kriz noktalarını oluşturur böyle zamanlarda. Benim aklıma ilk etapta Kuzey Irak’a karşı girişilecek bir askeri harekatın yan etkilerinden medet umma geliyor. Böyle bir harekatın ardından gelebilecek uluslararası tecrit, operasyonun içerde bizim Kürtlerimiz arasında yaratacağı hoşnutsuzluk, bütün bunların üstüne binecek bir OHAL ilanı belki de...” Ne yazık ki korktuklarımız bir bir geliyor başımıza...
Uzun süredir üzerinde oynanan “şeriat” kartından istenilen sonuç alınamamış olacak ki, şimdi de Kürt kartı sürülüyor piyasaya. Anafartalar’da patlayan bomba Türkiye’yi Irak batağına çekmeyi amaçlıyor. Belli ki birileri Türkiye’nin burnunu ne yapıp edip Irak’a sokmaya çalışıyor. Orada Türk ordusunun ABD ordusuyla karşı karşıya gelmesinin Ak Parti’yi siyaseten son derece sıkıştıracağı; ayrıca AB’yle ilişkileri dinamitleyeceği, uluslararası planda tecrit edeceği hesap ediliyor.
Bir başka deyişle AK Parti, “ulusal güvenliği zaafa uğratan hükümet” olmakla “ABD’yi ve AB’yi karşısına alan hükümet olmak” gibi iki tarafı keskin bir bıçağın sırtında bırakılıyor. Bununla da bitmiyor. Türk ordusunun Kuzey Irak’ta Kürtler’le karşı karşıya gelmesinin Türkiye’de Kürt-Türk ilişkilerinde yıkıcı etkiler yapması bekleniyor.
Bununla da bitmiyor. Böyle bir eylemin ve sınır ötesi operasyonun kışkırtacağı yeni terör eylemlerinin sonuçta Meclis’te grup kurmaya hazırlanan Kürt siyasi hareketinin bütün şansını yok edeceği; dolayısıyla Kürtler’in siyasî temsili için bir başka baharı beklemek zorunda kalacağı da biliniyor.
Tabiî, bütün bunların sonucu, seçimlerini bile yapamayacak kadar kaosa batmış bir ülke manzarasıdır. Uluslararası planda tecrit olmuş, ekonomisi krize girmiş; içerde terör kıskacına alınmış, yönetilemez hale gelmiş bir ülkede sandığı kim düşünür! Öyle bir ülkede sandığın değil, şiddetin dili konuşulabilir ancak. Demokrasinin değil, otoritenin borusu öter.
* * *
Geçenlerde Mahir Kaynak’ın önemli bir değerlendirmesi vardı: Terörü önlemenin en etkili, belki de tek yolunun, terör eyleminin ertesinde, yönetenlerin hiçbir politikalarını şu ya da bu yönde asla değiştirmemeleri gerektiğini söylüyor; terörist örgütlerin hiçbir sonuç alamadıklarını her seferinde ve net biçimde görmelerinin hayati önemini vurguluyordu. Başbakan Erdoğan’ın Anafartalar’da patlayan bombanın tozu yatışmadan “Ordu istiyorsa Meclis’ten Kuzey Irak iznini hemen çıkarırız” açıklaması bana Kaynak’ın bu sözlerini hatırlattı.
Geçmiş olsun diye söylendim kendi kendime. Kime öfkeleneceğimi bile bilemeden...
Bugün, 25 Mayıs 2007
|