Gittiğim her yerde insanlar soruyor:
-Bir şeyler olur mu?
Bu sorunun altında iki şeyin kaygısı var:
Bir: Asker bildiriden ötesini yapar mı?
İki: Yargı, 28 Şubat benzeri bir misyon üstlenir mi?
Birinde askeri müdahale endişesi var, ötekinde Ak Parti için kapatma davası endişesi...
Maalesef bunlar, sokaktaki insanın boş kaygıları olmanın ötesine geçiyor ve bazen bilim adamlarının kaygısı haline dönüşüyor, bazen de kimi sütunlara yansıyan tehdit halini alıyor.
Mesela, Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, Radikal’den Neşe Düzel’e “Cumhurbaşkanlığı seçimi gene aynı yola girerse, AKP’ye, askerden muhtıradan fazlası gelir. Genç subayların ayaklanması olabilir. Bu, emir komuta zincirindeki darbeden daha fecidir” değerlendirmesini yapıyor.
Bunu bir endişe olarak okuyoruz.
Tehdit dozunda bir ifadeyi, dün başka bir sütundan alarak sizlerle paylaşmıştım. Ne diyordu hatırlayalım: “... ülke AKP lider kadrosunun elinde kalırsa olacaklardan büyük kaygı duymak gerekecektir.... Pek demokratik olmasa da çıkış yolu gene bulunur.”
Benzeri bir tehdidi, şu sıralar MHP’den aday adaylığı başvurusunda bulunan bir başka yazar (Gündüz Aktan - Radikal) yapıyor. Önce AKP’nin uyması gereken şartları sayıyor, bunun içinde cumhurbaşkanlığı var, laiklik var, Türk üst kimliğini tanımak var, adayları ona göre seçmek var... Varoğlu var. Sonra da “Yoksa” diye başlayan bir cümle var. O cümle şöyle tamamlanıyor:
“Yoksa kaybeder.”
Soralım: Nasıl kaybeder?
İşte cevabı:
“Kaybetmenin seçim ve darbe dışı başka yolları da var. Batı’nın itiraz etmediği...”
Batı’nın itiraz etmediği bir yol, acaba hangisi?
Evet bildiniz: Refah Partisi’nin kapatılması...
Malum, Avrupa İnsan Hakları mahkemesi (AİHM) Kürtçü partilerin kapatılmasına karşı çıktı, RP’nin kapatılmasını onayladı.
Bunu yazan diplomat kökenli bir kişi.
Bir süredir sütunları ateş parçası gibi...
Anlamanız isteniyor ki, size hissettiriliyor ki, bu iş bir yerlerde kotarılıyor.
Tamam, darbe tepki görebilir. Askeri müdahalenin her türlüsü tepki görebilir. Ama “yargı darbesi” Batı’nın içine siner.
Ve yargı darbesi hazırlanıyor. Bizde yargı nasıl bir şeyse, darbenin yerine ikame olabilecek bir misyona layık görülüyor. Hatta sanki her şey olmuş bitmiş, karar yargılanmadan verilmiş de düğmeye basmak için hazır bekliyor gibi bir izlenim veriliyor. Böyle hazır yargı kararları da bize mahsus olmalı.
Düğmeye basma gerekçesi şu:
Eğer AKP akıllanmazsa...
Yasin Hayal, Dink cinayetinden sonra gözaltına alınırken Orhan Pamuk’a hitaben nasıl seslenmişti:
-Akıllı ol! diye değil mi?
Şimdi, taze MHP aday adayı, emekli diplomatımız AKP’ye “Akıllı ol” diye sesleniyor.
Siyaset yapacak, halktan oy isteyecek, sandığa gidecek ama rakip partinin yöneticilerine “Akıllı ol!” diye sesleniyor. “Yoksa”sı da cabası... Yoksa seçim, almayı hayal ettiğin oylar anlamsız hale gelebilir...
Böyle şeyler olur mu bilmiyorum.
Yani bildiriden, hatta darbeden daha kötüsü olur mu?
Ersin Kalaycıoğlu’nun iddia ettiği gibi o 27 nisan bildirisi Genelkurmay’ı da aşan bir bildiri mi? bilmiyorum.
AKP’ye kaybettirmenin seçimlerden ve darbeden başka, Batı’nın da kabul edebileceği yollar var mı, bu yolların aktörleri düğmeye basıldığında görev üstlenmeye hazır mı, bilmiyorum.
Bütün bunlar seçmeni korkutma ve Ak Parti’ye oy vermesini önleme amacı da taşıyor olabilir. Ama böyle şeyler de olabilir. Hani böyle olmazları içimize sindirmek için geliştirdiğimiz “Burası Türkiye” diye bir özdeyişimiz var ya...
Ama tersi de olabilir.
Bu darbe söylentileri, bu, darbeden daha kötüsü olabilir söylentileri, bu seçim ve darbe dışı engelleme çabaları, yargının araç olarak kullanılması bu defa ters de tepebilir.
Halk “Ne yani” diye sorabilir, mahkum muyuz? Köle miyiz? Sömürge ülkesi miyiz?
Bakın 500 aydın elektronik muhtarıyı kınayan bildiri yayınladı.
Dün bir bilim adamı, Profesör Asaf Savaş Akat, ekonomi sayfasında yazdığı yazının başlığına “Askeri darbeye hayır” ifadesini koydu. Sütununu aydınlar bildirisine ayırdı.
Bakın, 50’ye yakın Avrupalı aydın, bugünkü Herald Tribüne gazetesine “Avrupalı dostlarından Türk halkına” başlığı altında “Askeri bildiriye hayır” ilanı verdiler. Bu bildiride “Laikliğin tehdit altında olduğu abartılmıştır” deniyor. Ve bu bildiride “Avrupa hükümetlerine Türkiye’ye verilen sözlere sadakat çağrısı” yapılıyor. Ve şu ifadenin altı çiziliyor.
“Türk halkının tercihleri, Türk siyasetçileri ve Türkiye’nin sivil toplumu tarafından ifade edilmelidir.”
İşte demokrasi bu.
“Türk halkının tercihleri, Türk siyasetçileri ve Türkiye’nin sivil toplumu tarafından ifade edilmelidir.”
Bunun adı seçim.
Ve Türkiye seçime gidiyor.
Seçimi, dolayısıyla halk iradesini, dolayısıyla demokrasiyi göstermelik hale getirecek her türlü eylemin akıldan çıkarılması gerekiyor. Hadi biz de bir “Yoksa” diyelim:
Yoksa halk öyle bir ders verir ki, artık hiç kimse seçimden başkasını düşünemez hale gelebilir. Yoksa birileri halkı hâlâ “Eline vur ekmeğini al” türünden bir topluluk olarak mı görüyor? Kimse yanılmasın, bir takım odakları da yanıltmasın. Seçimleri gölgeleyecek, halk iradesine saygısızlık diye tarihe geçecek düşünce ve davranışları aklından bile geçirmesin.
ahmettasgetiren.com.tr, 19.5.2007
|