Şuuraltı insanın hayatını kolaylaştıran bir özelliği olmakla beraber değişim ve gelişimin de engeli olabilmektedir. Günlük hayatın rutin tekrarları, ihtiyar ve irademiz dışında aklımızı kullanmadan otomatik pilota devredilen hareketler şuuraltının (bilinçaltı) yönetimindedir.
Beden anatomisinin işleyişi zaten ihtiyarımız haricinde istem dışı faaliyetlerdir. Lokmayı ağzımızdan aldıktan sonra besinlerin vücudun ilgili yerlere dağıtımı, miktar ayarlaması, fazlalık ve yan ürünlerin dışa atımı gibi henüz daha sırrına erişilememiş o kadar faaliyetler var ki, bu tıp biliminin sahasına girmektedir.
Hücrelerin her biri çok muazzam fabrikalardır. İç organlar, kalp, mide, karaciğer, böbrekler, akciğer gibi organların çalışma sisteminin burada anlatılması mümkün değil.
Beynin çalışması ki, daha bilim sırrına tam anlamıyla vakıf olamadı. Bu kadar muazzam bir sistemin çalışması, işletimi, hayatın devamında insanın istek ve ihtiyarı milyonda bir bile değil.
Yaratıcı en mükemmel olarak yaratmış, ruh ve hayatı beden mekânına yerleştirmiş. İşletimini daim kılmak için lezzetler, zevkler ile donatmış. Korunma mekanizmaları yerleştirmiş. Hayy ve Kayyum isminin tecellisi ile kesintisiz idaresine biz gaflet lisanı ile “otomatik” pilot olarak tanımlama yapıyoruz. Aslında otomatik pilot yok, Hayy ve Kayyum isimleri ile diğer birçok esmanın tecellileri var.
İnsan cüz’î irade ve ihtiyarını gereğinden fazla önemserken kendine güç ve kudret anlamı yüklüyor.
Evet, insana imtihan sırrı olarak, cüz’î ihtiyarı ile seçenekler arasından doğru davranışı seçme imkânı tanınmış. Bir de önce ihtiyar ve istekle akıl yoluyla öğrenme olarak başlayıp daha sonra otomatikleşen davranışlar var ki, bunlara şuuraltı davranışları diyoruz. Bilinçaltının mahiyetinin farkında olmak veya olmamak akıl yoluyla fark edilebilir. İşin püf noktası buradadır.
İnsanın kendini tanıyıp tanıyamayışının ölçüsü bilinç ve bilinçaltının farkında olup olmayışına bağlıdır.
İnsan bu dünyaya imtihan için gönderilmiştir. İmtihan sırrı ise akıl, şuur, şuur altı, duyular, duygular, insandaki kuvveler, nefis, ene gibi maddî ve manevî donanımlarının farkında olmasıdır.
İnsanların bireysel ve sosyal hayatında karşılaşılan sorunların başlıca sebepleri bilinçaltının etkisinin farkında olamayışlarıdır.
Hayat, akıl ve şuur arasındaki münasebetleri Bediüzzaman Said Nursî, çok veciz izah ediyor.
“Evet, nasıl ki, hayat bu kâinattan süzülmüş bir hülâsadır ve şuur ve his dahi hayattan süzülmüş, hayatın bir hülâsasıdır. Akıl dahi şuur ve histen süzülmüş, şuurun bir hülâsasıdır ve ruh dahi, hayatın halis ve safi bir cevheri, sabit ve müstakil zatıdır.” (Lema’alar)
Akıl odur ki, şuur ve şuuraltının da farkında olmaktır. Çünkü insaniyetin en belirgin özelliği aklıdır. Aklımızı kullanmadan, adeta gayr-ı ihtiyarî o kadar çok davranışımız var ki, hayatımızı kolaylaştırıyor. Alışkanlıklarımızın çoğu bu cümledendir. Alışkanlıklar başlangıçta akıl, istek, karar ve eylem olarak başlamıştır. Daha sonra rutin tekrarlarla refleks hale gelmiştir. Başlangıç kararı niyete, maksada bağlıdır. İmtihan sırrı buradadır.
İbadetlerin tekrarı belirli bir zaman sonra refleks haline gelir. Güzel bir alışkanlıktır. Alışkanlıklar aklı işletime engel olmamalı. Zihin devamlı açık ve düşünür halde olmalı. Değişen ve gelişen şartlar muhakeme edilir yeni durumlara göre davranışlar yeniden kurgulanır.
Akıl, duygu, şuur ve şuuraltının farkında olmak gelişimin şartıdır. İnsanın kendini tanıması, kendini bilmesi gerekenlerin farkında olmasıdır. Akıllı olmak, zeki olmak değildir. Akıl ve zekâyı doğru kullanabilmektir.
|