Günlük hayatımızda önceliklerimiz var. Ama ölüm ya da cenaze gibi olaylar birden diğer önceliklerin önüne geçer.
Birkaç gün önce bizim de böylesi bir önceliğimiz oldu. Bir yakınımız ebediyete göç etmişti. Çoluk çocuk Trabzon’a gitmiştik. Bir başka önceliğimiz de sırada bekliyordu; eş dost taziyelerini beklemeden geri dönecektik.
Cenaze namazını yeşilliklerin içinde kıldık. İnşallah mekânı böyle yeşil köşelerden bir köşe olur. Uzaktan yakından teşrif eden yakınlar bir araya gelmişti. Yöremizde genelde böyle olur; birbirini uzun zaman hiç görmeyenler bu gibi günlerde hasret giderirler.
Niyetimiz ertesi gün dönmekti. Dedik ya, beklenmedik gelişmeler ve önceliklerin önüne geçen olaylar, ne kadar varsa bütün planları altüst eder. Niyetler, planlar ve kurgulara göre hareket edilemez bazen ve gerçekleşmediğindeki atmosferi rıza ve hikmet duyguları içinde değerlendirmek ise kader anlayışının birincil tutumudur. O gözle bakıldığında, insan hayatın anlamını daha yakından görür.
Bir başka yakınımız hastahanede belki de son dakikalarını sayıyordu. Onu ziyaret ettik. Kelime-i Şahadeti o peltek diliyle nasıl güzel telâffuz ediyordu! Dönme işini bir gün daha erteledik. Bir sabah telâşla beklerken hastahaneden onun da haberini alıyorduk . “Kalü inna lillah” dedik. Bir yakın için gelmiştik; şimdi iki yakınımızı uğurlayacaktık.
Benim üzerimdeki acayip gariplik bitmemişti. Ama fazla deneyimim olmadığı için, bunu bir şeye yormam mümkün olmuyordu.
Yöremizin, yani Karadeniz bölgesinin bu mevsimdeki güzelliğine hayran olmamak imkânsız. Güneşiyle gökyüzü ve kışın mahmurluğundan kurtulan yeryüzü sanki birbirleriyle güzellik yarışmasına girmişlerdi. Öyle sanıyorum ki, yeryüzü gökyüzünü bastırıyordu güzellikte.
İkinci yakınımın cenazesine hazırlanırken, bana bir telefon geliyordu; feci bir trafik kazasının haberi ulaşıyordu. Bir değil tam üç yakınımın kazada ölmesi hepimizi derinden sarstı. Şimdi bize düşen ancak “Kalü inna lillah” iyi çok daha anlamlı ve derinden hüzünlenerek söylemekti. Feci kazayı anında televizyonlar da aktardı. O kazada değerli yakınım ve dostum İzmit Millî Eğitim Müdürü Hayrettin Gürsoy, henüz yeni evli gelini ve on aylık kız torunu ile birlikte ahirete irtihal etmişti. Hepsi için Allah’tan rahmet diliyorum.
Beni şoke eden bu acı haberle iyice anladım ki, beni, diğer insanları ve her şeyi evirip çeviren Yaradan’ın hikmetinden sual edilmez. Bize düşen O’na teslim olmak, O’nun rızasını kazanmak, olana sabretmek ve hikmet açısından olanlara bakmak…
Dostum ve yakınım merhum Hayrettin Bey, gerçekten bir beyefendiydi. Uzun zaman eğitim camiasında önemli görevlerde bulunmuş, eserler vermişti. Sevenleri çoktu. Bakan ve vali düzeyinde katılımların olduğu cenaze töreninden sonra, çok kalabalık bir topluluğun katıldığı cenaze namazını kıldık. Musalla taşında dede ile anne arasında yer almıştı günahsız kız torun. İki büyük ve bir de küçük naaşlar gözü yaşlı eller üzerinde taşındı.
Merhumun eşi ve iki kızının soğukkanlılıkları anlamlı olduğu kadar, ölümün hiç de ebedî ayrılış olmadığını yansıtıyordu. Kazada tek kurtulan oğlu ise, olup bitenden habersiz hastahanede yatıyordu. Allah, diğerlerine verdiği sabır ve metaneti ona da verir inşallah.
Her an gariplikler karşısında olduğumuzu unutmayalım. Bir gün bizim için de böyle bir son her zaman olabilir.
Birini uğurlamaya giderken, tam beş kişiyi uğurlayarak geri döndük.
[email protected]
|