Son birkaç haftadır yaşadıklarımız, uzun vadeli politikalara da ışık tutacak nitelikte.
En çok hayal kırıklığı yaratan, ABD’nin “tarafsız” tutumuydu. Genelkurmay muhtırasına, ilke olarak dahi hiçbir tepki göstermemesi, Washington’un nasıl fırsatçı olduğunu ortaya koydu. Demokrasi, insan hakları, temel özgürlükler söz konusu olduğunda, Bush yönetimi mangalda kül bırakmazdı. Hatta bir ara, Ortadoğu’ya demokrasiyi getirdiklerini iddia ettiler. Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulamaya soktular.
Sonra birde baktık ki, söylenenler göz boyamaymış. Türkiye’yi bir demokrasi kalesi gibi gördükleri de yalanmış. Büyük hayal kırıklığı yarattılar.
Demek ki, Washington stratejik çıkarları için Ankara’da askeri bir yönetimin kurulmasına da göz yumacak. Her şeyi unutabilecek. Bu tutum, Bush yönetiminden biran önce kurtulmak gereğini tekrar hatırlattı.
Avrupa Birliği Komisyonu için aynı şeyler söylenemez. Hele, Olli Rehn’in 27 Mayıs’tan bu yana yaptığı açıklamaları okursak, bir yandan AB Komisyonu’nun, öte yandan da Rehn’in ne kadar duyarlı, dengeli, stratejik çıkarlarla değil, ilkelerle hareket ettiğini görebiliriz.
Açıklamalarından abartı yok, takiye izi yok ve en önemlisi, Türkiye’yi çok iyi anladıklarının somut örnekleri var.
Anaya Mahkemesi kararına uyulması gerektiği, laik bir Türkiye’nin önemi vurgulandı. Askeri muhtıraya da karşı çıkıldı. Dengeli bir tutum sergilendi.
Sadece Kopenhag Kriterleri açısından değil, Sarkozy’nin olası girişimlerine karşı ilk uyarı da Barosso’nun. “Müzakereler durdurulmaz” uyarısını hepimiz not ettik.
AB Komisyonu, bu zor dönemlerde Türkiye’nin laik ve demokratik rejimini kollamaya kararlı olduğunu açıkça gösterdi. Ankara’yı, Avrupa’daki kurtlara yedirmeyeceğinin işaretini verdi.
Umarım, AKP de artık uyanır.
Avrupa projesine sırtını döndüğü zaman neler olduğunu görür. 2005’ten bu yana, AB’yi seçimde oy kaybetme kaygısıyla kenara iten AKP, kendi kazdığı kuyuya düştü.
İşte örnekleri ortada.
Demokrasi konusunda tek desteğin nereden geldiği besbelli.
Şimdi benim en çok merak ettiğim konu, seçimlerden sonra ortaya çıkacak olan siyasi manzarada, AB projesinin nasıl bir yön alacağı...
Sarkozy gerekçesini gösterip, Türkiye projeyi askıya mı alacak? Yoksa tam tersine Avrupa Birliğine doğru yürüyüş hızlanacak mı?
Emin olun, bunun iktidar olacak partilerin tutumlarıyla pek ilgisi yok. CHP de, AKP de iktidar olsalar bu soru ile karşı karşıya kalacaklar. Verecekleri yanıt da, Türkiye’nin yönünü tayin edecek.
Posta, 9.5.2007
|