AB ülkelerinin 9 Mayıs’ı Avrupa günü olarak kutladıkları bu günde Türkiye’deki son tartışmaları AB perspektifi açısından değerlendiren uzmanlar, üst üste gelen antidemokratik müdahalelerin süreci baltalamaya yönelik bilinçli bir tavrın neticeleri olduğuna dikkat çekerek, hedefin demokrasimizi geri plana bıraktırmak ve Türkiye’yi farklı seçeneklere zorlamak olduğunu belirtiyorlar.
Son tartışmalarda Brüksel’in sergilediği tavır, demokrasimizin gelişmesi açısından AB faktörünün ne kadar önemli olduğunu bir defa daha gösterdi. Bugün 9 Mayıs AB Günü. Milyonlarca insanın ölmesine sebep olan savaşların ardından bir araya gelen Avrupa ülkeleri, bugünkü AB’nin temelini oluşturan birlikteliğe giden sürecin başlangıç adımı olan 9 Mayıs’ı AB Günü olarak kutluyor.
Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET) 1958 yılında kurulmasının ardından, 31 Temmuz 1959 tarihinde Topluluğa ortaklık başvurusunda bulunan Türkiye, 17 Aralık 2004 tarihinde gerçekleştirilen zirvede, “siyasi kriterlerin yeterli ölçüde yerine getirilmesi” ile 3 Ekim 2005’te müzakerelere başladı.
Ancak artan milliyetçilik söylemleri AB sürecini yavaşlattı. AB rüzgarı ile oluşan “demokrasi havası” yerini içe kapanmacı, ulusalcı ve vesayetçi bir eğilime bıraktı. İç politikadaki hesaplar ve çekişmeler, askerin 27 Nisan günü yaptığı bildiri ile Türkiye’nin demokrasi yolculuğuna ağır bir darbe vurdu.
AMAÇ, AB SÜRECİNİ BALTALAMAK
Yapılan değerlendirmelerde üst üste gelen antidemokratik müdahalelerin AB sürecini baltalamaya yönelik bilinçli bir tavır olduğuna dikkat çekiliyor. Türkiye’nin AB dışında farklı seçeneklere zorlanmasının demokrasinin geri plana bırakılmasının hedeflendiği ifade ediliyor.
Nitekim AB Uzmanı Cengiz Aktar, söz konusu yeni projelerin özelliklerini şöyle ifade ediyor: “AB projesi tavsayınca Türkiye’nin toplumu sürükleyecek bir projesi de kalmadı. Ancak ortada birkaç ipucu yok değil. Orta Asya soydaşları, Ortadoğu dindaşları ve İran-Rusya-Türkiye bloku gibi zırva projeleri bir kenara bırakırsak için için temenni edilen model BRIC modeli. Yani Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’e benzemek. Özenilen model ülkelerin ortak özelliği fütursuz, ilkesiz ve sınırsız bir kalkınma.
MUHTIRAYA EN BÜYÜK TEPKİ AB'DEN
Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin demokratikleşmesinde büyük bir desteğinin olduğunu ifade eden uzmanlar, Genelkurmay tarafından açıklanan ve muhtıra şeklinde yorumlanan bildiriye en sert tepkinin AB tarafından verildiğini hatırlatıyor.
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Terry Davis, TSK tarafından yapılan basın açıklamasından büyük kaygı duyduğunu belirtmiş ve AB’nin tepkisini şöyle açıklamıştı:
“Bu açıklama, Silahlı Kuvvetlerin cumhurbaşkanlığı seçimini etkilemeye yönelik kasıtlı bir girişimi gibi görünüyor. Kışlalarında kalmalılar ve siyasetten uzak durmalılar. Türk halkı insan hakları, demokrasi ve hukuk üstünlüğü konusunda büyük bir ilerleme sağladı. Bu kazanımlar riske atılmamalı.
Demokratik ülkelerde askerlerin demokratik bir biçimde seçilmiş devlet otoritelerinin altındadır. Silahlı kuvvetlerin kendilerinden bir demokratik meşruluğu yok, bu sebeple siyasî bir rolleri olamaz. Avrupa Konseyi üyesi bir devlette askerlerin, devlet başkanı seçimi gibi demokratik ve anayasal bir sürecin ortasında böyle bir biçimde hareket etmesinden şoke oldum. Silâhlı kuvvetlerin siyasî sürece müdahalesine karşı tüm siyasi partileri tutum almayı çağırıyorum.”
Genişlemeden Sorumlu Komisyon Üyesi Olli Rehn de tepkisini şöyle dile getirmişti:
“Avrupa Birliği özgürlük ve demokrasi ilkeleri, insan hakları ve temel özgürlüklere saygı, hukuk devleti ilkesi ve demokratik sivil gücün askeri güç üzerindeki üstünlüğü anlayışını temel alarak kurulmuştur. Birliğe üye olmak isteyen ülkelerin bu ilkelere saygılı olmaları gereklidir. Bu durum, AB katılım sürecinin bir parçası olan Kopenhag kriterlerinin özünü teşkil etmektedir.”
Uzmanlar Türkiye’nin modern demokratik bir ülke olabilmesi için AB sürecinden taviz vermemesi gerektiğine vurgu yaparken, 9 Mayıs AB Günü’nün iyi bir hatırlama aracı olabileceğine dikkat çektiler.
AVRUPA GÜNÜ NEDİR?
9 Mayıs 1950’de Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schumann, birleşik bir Avrupa fikrini gündeme getirdi ve Schumann Deklerasyonu olarak bilinen sunuş ile Avrupa Birliği’nin de temellerini attı. Kendini barışa adamış Jean Monnet’in fikir babası olduğu ve bugünün AB’nin temellerinin atıldığı bu bildirgede, askerî gücün temelini oluşturan kömür ve çelik sanayinin yönetiminden sorumlu uluslarüstü bir Avrupa kurumunun oluşturulması öneriliyordu.
Schumann’ın çağrı yaptığı ülkeler, geride yalnızca maddi ve manevî yaralar bırakan savaşlarda birbirini neredeyse yok eden ülkelerdi. Bu çağrıya Almanya, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’un olumlu cevap vermesiyle AB’ye doğru giden ilk adım, 1951 Nisan'ında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’na ilişkin kurucu antlaşmanın imzalanmasıyla atılmış oldu. Bugünkü AB’nin doğduğu gün olarak kabul edilen 9 Mayıs’ın Avrupa Günü olarak kutlanması kararı da 1985 yılında Milano’da yapılan AB hükümet ve devlet başkanları zirvesinde alındı.
Her yıl 9 Mayıs’da dünyanın çeşitli ülkelerinde Avrupa Birliği’nin misyonunu, tarihçesini, politikalarını geniş kitlelerle paylaşabilmek amacıyla festival havasında çeşitli faaliyetler düzenlenmektedir.
|