Askerin işi zor. Bugüne kadar, başta ordu evleri olmak üzere askeri kurumlara girişle ilgili zorunlu kıyafet düzenlemelerinde türban yasak. Askeri hastanelere girişlerde, hasta ziyaretlerinde de uygulanan bu yasak, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Gata’da yatarken türbanlı eşinin ziyaret edebilmesi için, hastaneye ‘arka kapıdan’ alınmak zorunluluğunu ortaya çıkarmıştı.
Anadolu’nun kimi kasabasında bile, bayramlarda mülki erkânın tertiplediği resmi kabullerde türbanlı konuk görüldüğünde, askeri erkân bu toplantıları boykot edip kapıdan dönmüştü.
Emekli kimi Genelkurmay Başkanı, Çankaya’da yapılacak, türbanlı konukların bulunacağı toplantılara davetli komutanların katılmayacağını, bundan dolayı da ortaya, üstesinden kolay gelinemeyecek, bunalımlar çıkacağını söylemişti.
Askerin bu laik düzeni tehdit etmek için, meydan okumak için ihdas edilmiş başörtüsü türünü kendi özel yaşamında, sadece garnizonlarda değil, asker lojmanlarında da kabul etmediği, yasakladığı bilinir. Türbanlı yaşamda ısrarın bünyeden çıkarılmakla neticelendirildiği de sır değildir.
Bu durumda acaba askerin eşi türbanlı olan bir başkomutan ile kurumsal ilişkisi nasıl düzenlenecek.
En basit bir olasılıkla, türbanlı eşiyle bir ordu evine gelen cumhurbaşkanına nasıl bir hoş geldiniz muamelesi yapılacak?
Bu durum karşısında asker sıkıntılı. Sorulara muhatap olduğunda da yanıtların Genelkurmay Başkanı’nın basın toplantısında söylediklerinin içinde olduğu öne sürülüyor. Ama o gün Yaşar Paşa seçilecek kişinin yaptığı tarifine, beklentilerine uyup uymadığı hakkında ancak seçimden sonra konuşacağını söylemişti.
(...)
Bu noktada, Orgeneral Işık Koşaner’in, Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı sırasında söylemesine izin verdiği, seçilecek cumhurbaşkanının eşinin türbanı ile ilgilenmedikleri şeklindeki değerlendirme üzerinde durmak da gerekmektedir.
Bu zamansız ve gereksiz söylem şimdi askerin önemli sıkıntısını ortadan kaldırmak için çaba gösterenleri de güç durumda bırakmaktadır.
Radikal, 28.4.2007
|