YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç’in okuduğu Rektörler Komitesi Bildirisi’nin iki bölümü var. Birinci bölümünde cumhurbaşkanının tarafsız ve şaibesiz bir kişi olması, uzlaşmayla seçilmesi gerektiği belirtiliyor.
Kimse şaibeli, tarafgir, kavgacı bir cumhurbaşkanı olsun istemez. O bakımdan bildirinin bu bölümünü herkes paylaşır. Rektörler de paylaşmış zaten.
Rektörler Bildirisi’nin ikinci bölümünde ise, cumhurbaşkanı seçmek için Meclis’in en az 367 üyeyle toplanmasının şart olduğu söyleniyor! Ve pek azı hukukçu olan rektörlerin hepsi bu görüşü onaylıyor, ayakta alkışlıyor!
Hukukçuların bile anlaşamadığı çok tartışmalı “367 oy” konusunda bütün rektörlerin anlaşmış olması çok ilginç değil mi?
Neden acaba? “367 oy” tartışmasız hukuki bir gerçek olduğu için mi, yoksa YÖK’ün otoriter yapısı farklı görüşlere fırsat vermediği için mi?!
YÖK hiyerarşisinde ne kadar fikir hürriyeti var acaba?
Hukukçular tartışıyor
Türkiye Barolar Birliği ocak ayında “Cumhurbaşkanlığı Seçimi Öncesi Cumhurbaşkanlığı” konulu bir panel düzenledi. Orada, Prof. Teziç’in öğrencisi Prof. Necmi Yüzbaşıoğlu ve Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Süheyl Batum, “Cumhurbaşkanı seçmek için Meclis’in en az 367 üyeyle toplanması şarttır” görüşünü savunuyorlar; peki...
Ama buna şiddetle karşı çıkan hukuk profesörleri de var!
53’ü devlet, 25’i vakıf üniversitesinden olmak üzere toplam 78 rektör çarpışan görüşlerden birini ittifak halinde nasıl benimseyebilir?!
Barolar Birliği’nin panelinde de ayrıntılı olarak görüyoruz, mesela Prof. Ergun Özbudun gibi uluslararası itibara sahip bir Anayasa profesörü, Hikmet Sami Türk gibi siyasi tecrübe ve birikime sahip bir hukuk profesörü buna karşı çıkıyor, “Toplantı için 367 oy şarttır” iddiasını “hukukun çarpıtılması” olarak niteliyorlar. Cumhurbaşkanı seçmek için Meclis’in 184 üyeyle toplanabileceğini belirtiyorlar.
(...)
Sorular, sorular...
Hukuk profesörleri arasında bile tartışmalı olan, bu yeni icat edilmiş “367 oy” iddiasını YÖK ve Rektörler Komitesi nasıl olur da “tek hukuki hakikat”miş gibi kamuoyuna empoze edebilir?!
Bazı rektörleri biliyorum, bildiri yayımlandıktan sonra da konuştum; içlerine sinmemiş. Ama öyle bir yapılanma var ki sorumlu yöneticiler olarak YÖK’le çatışmayı göze alamıyorlar!
Çünkü 1982 Anayasası YÖK çatısı altında bir tür “milli şef” hiyerarşisi kurmuştur. YÖK, yetkilerini öyle kullanabilir ki bir üniversiteyi abat veya berbat edebilir!
Öyle değil de, 78 rektör içinde hukuki kanaat olarak “Hayır, toplantı yeter sayısı 367 değil, 184’tür” diyecek kimseler yoksa, bu nasıl “tek yanlı” ya da “tek görüşlü” yapılanmadır?!
Bakın sosyal demokrat Prof. Hikmet Sami Türk ne diyor:
“YÖK, cumhurbaşkanında olması gereken genel nitelikleri sayabilir ve yükseköğretime önem verecek bir cumhurbaşkanı istediklerini söyleyebilirdi. Ama hukuken tartışmalı bir konuyu, YÖK’ün ağırlığını kullanarak ve hukuki hakikatmiş gibi açıklaması görevi kötüye kullanmaktır!”
Teziç Hocam, gerçekten içinize sindi mi?
Milliyet, 7.4.2007
|