Bediüzzaman Said Nursî’nin vefatının 47. yılı münasebetiyle organize edilen “Bediüzzaman ve Sevgi” isimli konferans; Rize İsmail Kahraman Kültür Merkezinde geniş bir katılımla gerçekleştirildi. Çevre ilçelerden gelen izleyicilerinde katıldığı konferansı İntizam Seyda Durgun sundu.
Programa ilk olarak Karadeniz Türk Tasavvuf Musikisi Korosunun sunduğu ilâhilerle başladı. Daha sonra Muhammed Şahin Hocanın Kur’ân-ı Kerim tilâvetiyle devam edildi. Ardından İntizam Seyda Durgun günün anlam ve önemi hakkındaki konuşmasıyla devam edildi. Sinevizyon gösterilerinden sonra ilk konuşmayı İntizam Seyda Durgun şunları söyledi. “Gerçekten de, Üstad Nursî’nin imanî, fikri, dâvâsı ve hareketinin üzerindeki örtüyü kaldırmak için araştırmacıların gayretlerine ihtiyaç vardır. Çünkü bu yönleriyle o, büyük, şümullü ve derin bir özelliğe sahiptir. Onun hayatı, hadd-i zatında bir üzüntüler ve sıkıntılar silsilesinden ibarettir. O, yüksek dağların bile kaldıramayacağı sıkıntılara katlanmıştır. Bu da onun Rabbani terbiyesine, derin imanına, kuvvetli şahsiyetine, harika zekâsına ihlâslı azmine, sağlam cihadına, asil zühdüne, durmadan tazelenen ümidine ve bütün bunların bir sonucu olan tevazuuna en açık delildir. Onun dâvâsının temelini, safi bir iman teşkil etmektedir. Söz konusu imanın çerçevesi, Allah’ın Kitabı ve Resulünün Sünnetinde yer alan kesin ilâhi vahiyle çizilmiştir. 82 yıl bir çileli ömür geçirmiştir. Bugüne kadar 50 ye yakın kutlama yapıldı. Eserleri 40 dile çevrildi. Bu bir rekordur. Bu dâvâda ihtilâfa yer yoktur. Her zaman ittifak için çalışmıştır. Dâvâsı meşveret ve şuradır. “dedi.
Daha sonra İsmail Benek Bediüzzamanın sevgi ve muhabbetinden söz açarak şunları söyledi. “Sevgi beraberliği ebedî bir beraberliktir. Yaradılışın sebebi sevgidir. Cenâb-ı Hakkın, “Ey Habibim, sen olamasaydın kâinatı yaratmazdım” ifadesi muhabbetin ilk meyvesidir. Kâinatı kapsayan bu sevgiden vazgeçilmez.”
İnsanların ne sevmekten ne de sevilmekten vazgeçmediğini anlatan Benek’in konuşması dinleyiciler tarafından dikkatle takip edildi. Mevlânâ ile Bediüzzaman’ın ortak yönleri olduğunu söyleyen Benek, Bediüzzaman ile Mevlânâ arasında benzerlikleri çeşitli örnekler getirerek açıkladı. Mevlânânın sevgiyi, Bediüzzaman’ın imanı ön plana çıkardığını görüyoruz. “Ne olursan ol gel” ifadesi bunun işaretidir. Bazı insanlar İslâmiyet’in haricinde bir şey sanmışlardı. Bediüzzaman ise kendi döneminde en çok zaafa uğrayan imanı ön plana çıkarmıştır. Bunu da sevgiyle yapmıştır. İkisi de kâinatı bir kitap olarak insanların huzuruna açar. Ve kâinat kitabını okuturlar. Biri sesi ve hareketiyle, diğeri tefekkürü ile okutur. Bediüzzaman Din ilimlerinin yanında Fen ilimlerinin de okutulması gerektiğini savunmuştur. Daha çok Eğitim ve Muhabbet üzerinde durmuştur. Rusya’da esir düştüğünde Ben “kaderin esiriyim” demiştir. 5000 sahife eserlerinde imanı işlemiştir. Sürgün, Zehir, tecritleri hayatının her döneminde tatmıştır. Kâinatı inkâr eden felsefecilere o, kâinatı yine Allah ile ispat etmiştir. İlimle dini buluşturmuştur. Kendine zulmedenleri ciddiye almamıştır. ‘Biz muhabbet fedâileriyiz, husûmete vaktimiz yoktur’ demiştir. Ölürken arkasından dünyalık hiçbir şey bırakmamıştır. Sadece milyonlara varan Risâle-i Nur talebeleri ve eserlerini bırakmıştır. ‘Bu zamanda sevgi yetmez muhabbette lâzımdır’ demiştir. Hiçbir siyasî oluşumun içinde yer almamıştır.
Risâle-i Nur kalpler üzerinde kurulan bir ilâhî aksiyondur. Maddî ve mânevî kalkınma birlikte olmalıdır. Muhabbet Allah için olmalıdır. Nurcular bu toplumun sadakasıdır. Mânevî sigortasıdır. Risâle-i Nur mesleği şefkat ve muhabbettir. Bilimle teknolojiyi Müslümanlaştırmak için çalışmıştır. Zalimlerin yanında hiç olmadı. Devamlı mazlûmları savundu. Tek rızası Allah rızasını kazanmaktı. Bugün Proflardan okuma yazma bilmeyenlere kadar Risâle-i Nur her sahada okunmaktadır. Meşrû hayata talep, Sünnet-i Seniyeye talep varsa burda Bediüzzaman imzası vardır. Peygamberi ve Kur’ânı ondan anladık. Gazali’den sonra 20.Y.Y İslâm tefekkürünü Avrupa’ya Asya’ya İslam âlemine Bediüzzaman yaymıştır. Allah için sevmek, Allah için sabretmek ve Allah için Muhabbeti savunmuştur. Risâle-i Nur akla, kalbe ve şefkate önem vermiştir. Müspet düşünmeyen muhabbet edemez. Su-i zan, endişe kalbi öldürür tezini ortaya atmıştır” dedi.
|