Çankaya Köşkü önceki akşam aralarında Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının da bulunduğu 8 orgenerali misafir etti.
Türkiye’de yaşıyorsanız, ülke gergin bir cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyorsa, devlet alarm vermiş haldeyse böyle bir buluşmayı hafife almak mümkün değildir. Benzer bir yemeğin geçen yıl da verilmiş olması bu gerçeği değiştirmez.
Değil mi ki bir süredir kumpaslar, tezgâhlar, dolaylı dolaysız uyarılar devri açıldı...
Değil mi ki Baykal askeri, hatta cumhurbaşkanını gidip Tayyip Erdoğan’ı bizzat uyarmaları, yani cumhurbaşkanı olmamasını telkin etmeleri için elinden geleni yapıyor.
Kaldı ki Mayıs ayında görevi sona erecek Sezer’in Tayyip Erdoğan’ın köşke çıkmasına son derece olumsuz baktığı ve bu konuda imalı beyanatlar verdiği ortada. Askerin bu konudaki tavrı da henüz vurgulu bir şekilde telaffuz edilmemiş olsa da son derece açık. Bırakın Tayyip Erdoğan’ı, AK Partili herhangi güçlü bir ismin cumhurbaşkanlığına bile karşı ordu.
Bu koşullarda cumhurbaşkanı-asker buluşmasının varlığı bile bir “gövde gösterisi” olarak yorumlanabilir.
Bu koşullarda önceki akşam Çankaya’da cumhurbaşkanlığı seçiminin konuşulmadığını varsaymak saflık olur.
Elbette bu konuşmanın düzeyi ve niteliği nedir, bunu bilmiyoruz...
Umalım ki Çankaya ile komuta heyetinin birlikte hareket etme gibi niyeti olmasın... Meclis iradesinin ve demokrasinin sınırlarını zorlayacak herhangi bir adım hazırlığı bulunmasın...
Yine de şunu akıldan çıkarmamak gerek:
Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimlerini etkileme imkânına sahip olan tek güç TSK’dır. Sezer’in ve Baykal’ın tutum ve politikaları bu konuda lojistik oluşturmaktan öteye geçemez... TSK’nın açık bir tavrı ya da seçim sonrasına yönelik açık bir mesajı, güç oyununu istesek de istemesek de etkiler.
Ancak bu noktada bile iş sonuçta siyasi iktidara kalır.
Ordunun mesajını alıp almamak, boyun eğip eğmemek, riskleri göze alıp demokrasi mücadelesi yapmak ya da meydan okumak onun işidir.
Umarız böyle bir girişim olmaz. Olursa da umarız siyasi iktidar demokrasi açısından üzerine düşeni yapar ve siyaseten ve toplum adına meydan okur...
Ancak bir an için gidişatın ters istikamette olduğunu varsayalım...
Ordunun şu ya da bu aşamada, cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde veya sonrasında siyasi oyuna ağırlığını koymaya hazırlandığını bir ihtimal olarak bile düşünürsek, demokrasi adına ve demokrasi için şimdiden tedbir almak gerektiği ortadadır.
Nasıl?
Şu açık:
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yasalcı ve meşruiyetçi bir yapısı vardır. “Adamı döver ama attığı dayağın yasalara uygun olmasını ister ya da etraf tarafından haklı görülmek ve desteklenme...” ister. Dolayısıyla “dayak atmaya hazırlanıyorsa” bunun yasal zeminini düşünür, meşruiyet kanallarını zorlar...
Kanımız odur ki şu aşamada Türkiye’de demokrasi yandaşlarına, özellikle siyasi iktidara düşen, olanı izlemek yerine aktif karşı çıkışlarla bu uygun zeminin oluşmasının önünü almaktır. Aksi halde askeri vesayet dozu artacak, bu sadece AK Parti açısından değil, Kürt meselesinden demokratikleşmeye her konuda olumsuz ve tehlikeli sonuçlar verecektir.
Son söz basına...
Olup biteni takip etmek, askeri vesayet hazırlıklarını haber haline getirmek ötesinde bir gazetecilik gerekir bu koşullarda... Müdahalelere uygun zeminler oluşmasına katkıda bulunmamak, zemin oluşturma çabalarına itiraz etmek gibi...
Bu ülkede kolay iş değildir bu...
Malum 28 Şubat’ta toplumsal yapıyı kutuplaştırarak, toplumu seferber ederek, askeri müdahaleyi destekleyip, doğrulayarak mümkün kılan basın olmuştur...
Yeni Şafak, 23 Mart 2007
|