İtibarını yöneten, imajını denetim altında tutmaya çalışan özel, kamu, ya da kâr amacı gütmeyen bir kurumun “medyayı yakın takibe” alması kadar doğal bir şey yok. Bu konu halka ilişkiler yönetiminde standart bir uygulama... Bugün dişe dokunur herhangi bir halkla ilişkiler şirketinin kapısını çalın, bilgisayarlarını kontrol edin köşe yazarlarının, program yapımcılarının, sunucuların tamamının marka bazında “olumlu”, “olumsuz”, “nötr” olarak fişlendiğini görürsünüz. Hatta her köşe yazarının karakter özellikleri de “fazla üstüne gitmeyin sinirlenir, randevu asla vermez, hoş sohbettir kişisel ilişkileri sever” şeklinde yanına not olarak düşülür. Halkla İlişkiler yöneticileri ellerindeki bu “fişlere” göre stratejik plan hazırlarlar ve zaman içinde “ikna” yoluyla köşe yazarlarını, “olumlu” tarafa çekmeye çalışırlar. Ama “satın” alarak, “tehdit” ederek değil.
Kimi zaman bu bilgilendirme yoluyla yapılır, kimi zaman ilgilenme, onun değer verdiği konulara özen gösterme dikkate alma yoluyla... Zaman içinde geliştirilen kişisel dostluklarla, değer verme ile... (Tabii ki yazarı, televizyon programcısını ikna edemediği için reklam yatırımlarını baskı aracı olarak kullanıp “özel sektör andıcı” yoluyla yazar attıranlar da yok değil!) Eğer çağdaş anlamda “halkla ilişkilerden” söz ediyorsak Genelkurmay’ın da TSK’nın itibarını, imajını korumak için aynı şekilde davranması, medyayı değerlendirmesi kaçınılmaz. TSK ile ilgili “olumlu”, “olumsuz” “nötr” düşünenler sınıflandırılacak, yanlış inançlar ve bilgiler gözden geçirilecek ve daha sonra da bir stratejik plan dahilinde yazarın, çizerin, medyanın görüşleri lehte değiştirilmeye çalışılacak.
Bu tür planlardan da normal şartlarda kimsenin haberi olmayacak... Genelkurmay’ın ilk hatası, böyle özel bir değerlendirmeyi gizli tutacak önlemi almaması. Eğer Genelkurmay’da böyle stratejik belgenin “iletişim yönetimi “ açısından önemini kavramayan varsa ortada ciddi bir sorun var demektir. Genelkurmay’ın ikinci hatası böyle bir değerlendirmenin kavramsal çerçevesi konusunda özensiz davranması ve son derece “yetersiz” kişilerle çalışması. Benim okuduğum değerlendirmeyi halkla ilişkiler birinci sınıf öğrencisi yapsa sınıfta bırakırım. Bu kadar kötü bir “halkla ilişkiler değerlendirme raporu” olabilir. Bu kadar kötü analiz yapılabilir, bu kadar kötü sözcüklendirme yapılıp, bu kadar “sığ” sonuçlara ulaşılabilir ve Genelkurmay bu kadar zor duruma düşürülebilir. Bir kurum teknik açıdan doğru işi yapıp, uygulamada ancak bu kadar boğulabilir. Rapor içeriği gerçekten tam bir facia... Sorarım size Genelkurmay’ın gazetecileri “darbeye karşı olanlarla karşı olmayanlar” diye ayırdığı ortaya çıkarsa “Ya siz TSK’nın mı yoksa askeri darbenin halkla ilişkilerini mi yapıyorsunuz” sorusuna nasıl yanıt verilir? Böylesine bir sınıflandırma sonucunda amaç ne ki? Neyin alt yapısı hazırlanıyor? Darbeye karşı olanlara gidip darbenin faziletleri mi anlatılacak!
Bugün, 11.3.2007
|