Kritik günlere geldik, cumhurbaşkanlığı seçimine kısa bir süre kaldı. Mart ayı içindeyiz, nisanda seçim var, Çankaya için takvim işlemeye başlayacak, adaylık başvuruları, turlar ve final... Mayısın ortasında devir teslim. Sezer gidecek, Köşk’e bir başkası taşınacak.
Seçimi provoke etmek isteyen marjinal kesimlerde hareketlilik söz konusu. Erken seçim dendi olmadı, sine-i millet tutmadı, toplantı için 367 şartı taraftar bulmadı.
Şimdi sırada sokaklar ve meydanlar var. Yeni ve tehlikeli bir kampanyanın eşiğindeyiz. İşaretleri gelmeye başladı. Aşırı sol ve ideolojik unsurlar, sivil toplum örgütü adı altında cumhurbaşkanlığı seçimini provoke etmek için tehlikeli ‘eylem planları’ hazırladı. Çok tehlikeli senaryolar yazdılar. Mart ayı zor geçmeye aday. Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinin uzatılmasından başka seçenek kesmiyor onları. İmza kampanyası başlatan dernekler var. Bu da mümkün değil.
Sezer’i Çankaya’ya taşıyanlar bin pişman. Çok ağır bedel ödediler, hemen hepsi sandıkta boğuldu. Böyle bir seçeneğin bu Meclis’ten geçme ihtimali sıfır. Bu dönemde bünyelerinde askeri unsurlar bulunduran ulusalcı kuruluşlara dikkat... ODTÜ Mezunları Derneği, Ankara’da toplantı için 500 derneğe mektup gönderdi, tek gündemi cumhurbaşkanlığı seçiminde tavır geliştirmek. Emekli asker Şener Eruygur başkanlığındaki Atatürkçü Düşünce Derneği, seçimin hemen öncesinde Cumhuriyet yürüyüşü yapacak.
Daha başka sivil toplum örgütleri de aynı amaç doğrultusunda hazırlığa girişti. Birkaç gün önce demokrasi özürlü malum gazetede bir yazı yayınlandı. Başbakan Erdoğan’a açık açık Adnan Menderes hatırlatmasının yapıldığı yazıda şu satırlara yer verildi; “Kızılay alanı anayasaya meydan okumaya kalkanlar için tekin bir yer değildir. Ulusal istenç sine-i millet orada buluşuyor. Yüz binler orada toplanıp milyona ulaşır. Yargı ile birlikte Çankaya’ya anayasa yürüyüşü yapar. Cumhuriyetçiler görev başına. Kızılay bizleri bekliyor...”.
Ayrıca aşırı sol gruplar Gazi olaylarının yıldönümü veya Nevruz gibi hassas günlerde ortalığı bulandırmak için çok tehlikeli tezgahlar peşinde. Siyasi cinayetler de dahil buna. Bizde sivil toplum örgütleri demokrasi dışı arayışlara uygun zemin hazırlamakta çok mahir... 28 Şubat’ta yaşandığı gibi. Aslında bu sivil toplum anlayışının sorgulanması lazım. Herhangi bir sivil toplum kuruluşunun cumhurbaşkanlığı seçiminde elbette farklı görüşü olabilir. Recep Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasını doğru bulmayabilirler veya bir AK Partilinin cumhurbaşkanlığını istemeyebilirler. Bu olağandır. Düşüncelerini sokaklarda, meydanlarda dile getirme hakları da var. Bu aynı zamanda demokrasinin gereği... Bir zenginlik, bir katkıdır demokratik sisteme. Türkiye’de durum farklı...
Sivil toplum örgütlerinin meydanlara dökülmesi kendi olağan şartları ve doğal dinamikleri içinde gelişmiyor. Bir yerlerden düğmeye basılıyor ve hemen sokaklarda boy göstermeye başlıyorlar. Kendi siyasi düşünceleri için değil, birilerinin hesabı için... Düdük çalınınca hareketlenen bir sivil toplum örgütünün ne denli sivil olduğu ve demokratik hak kullandığı tartışılır.
Bir gazetenin provokatif reklam kampanyasında dile getirildiği gibi tehlikede olan cumhuriyet değil, bizatihi demokrasi. Farkında mısınız son günlerde demokratik düzeni tehdit eden unsurların faaliyetleri dikkat çekici... Demokrasi her şeyden önce bir tahammül rejimidir. Bir siyasi düşünceyi taassup derecesinde benimseyebilirsiniz, karşı görüşten biri işbaşına geldiğinde tahammül edecek olgunluğu da göstereceksin. Haberiniz var mı, Sezer’in siyasi çizgisini ve düşüncesini doğru bulmayan yığınlar var bu ülkede, tepkileri demokratik sınırlar içinde kaldı.
Sokaklar, meydanlar, anti demokrat arayışlara zemin hazırlamaktan başka işe yaramadı, herkesin dikkatli olmasında yarar var.
Zaman, 4.3.2007
|