Durumlarının umutsuz olduğunu bile bile ‘spekülasyon’ yapan arkadaşlar var basında...
Yani, patron onları kapının önüne koyacak değil tabii de, tuttukları parti seçimi kazanamayacak. Bunu biliyorlar.
(...) Ama onlar hiç olmazsa bir ‘koalisyon’ lafını gündemde tutmak istiyorlar. Olmayacağını bile bile.
CHP-MHP koalisyonu... Olmadı, CHP-DYP koalisyonu... İyice uçanlar için üçlü ‘kombinasyon’, CHP-MHP-DYP... Çok şükür buna seçim barajını geçmeleri mümkün olmayan küçük partileri katan yok, bu kadar sersemlik Türk basınında bile mümkün değil.
Yani, ulusalcı cephe! Sağcı ulusalcı oyunu MHP’ye, solcu ulusalcı CHP’ye versin (yok, Mehmet Ağar’a vermesin, çünkü o Kürt meselesinde fazla ileri geri konuşuyor), yeter ki şu AKP başımızdan gitsin!
Tabii bundan otuz yıl önce Demirel’in ‘milliyetçi cephe’ koalisyonuna her türlü hakareti edenler, onu ‘mece’ diye aşağılayanlar, şimdi bir ‘ulusalcı cephe’ istemekten utanmıyorlar. ‘Öztürkçe’ yazınca yemeğin üstüne ‘sol salçası’ dökülmüş gibi mi geliyor onlara?
Bu arkadaşlar bu eşekliği niçin ediyorlar?
Kimisinin aklı başka konulara ermediğinden. Kimisi, gazetesinin ya da televizyonunun özel müşteri kitlesine ‘servis verme’ gayretinden. Kimisi iyice dibe vurmuş ve çıkma umudu da kalmamış bulunduğundan. Kimisi yeni bir yönetimden avanta beklediğinden (çünkü şimdikinden kesik)... Kimi hanım düpedüz manyak olduğundan. Kimi bey de, İngilizce’de ‘wishful thinking’ denilen, gönülden geçeni gerçek sanma hastalığından.
Duruşmaya girmiş avukat ağzı yapıp biz de soralım: ‘Bir an için’ bu koalisyonun gerçekleştiğini, AKP’nin iktidardan düştüğünü varsayalım. Deniz Baykal başbakan olsun, Devlet Bahçeli ve Mehmet Ağar da başbakan yardımcıları...
Nasıl bir ‘ulusalcılık’ yapacaklardır bu adamlar?
Kerkük’e mi gireceklerdir? PKK’yı mı yokedeceklerdir? Apo’yu mu asacaklardır?
Yoksa ‘Kıbrıs’ta iki devletli çözümü’ sonunda ele güne, dosta düşmana çatır çatır kabul mu ettireceklerdir? Otuz üç yıldır gelmiş gitmiş hiçkimsenin, hiçbir yönetimin başaramadığı işi hangi güçle, hangi parmak ısırtıcı hamleyle bitireceklerdir?
Yoksa Irak’ın bölünmemesi gerektiğine, yılbaşından sonra yeni gelecek Amerikan başkanını ikna mı edeceklerdir? Amerika’yı İran’a saldırmaktan vaz mı geçireceklerdir?
Acaba Avrupa Birliği’ne girmekten namusumuzla ve kesinlikle vazgeçtiğimizi mi açıklayacaklardır?
‘İçeride’ ne yapacaklardır peki?
Misli görülmemiş ve memlekette işsiz bırakmayacak yatırım ve kalkınma hamlesi gibi boş lafları bırakalım... ‘İnsanları sevgiye yöneltmek’ gibi saftırık sosyaldemokrat safsatalarını da bırakalım. Gerçekte ne yapacaklardır?
Yabancı sermayeyi mi kovalayacaklardır, ya da korkutup kaçıracaklardır? Satılmış KİT’leri geri mi alacaklardır? Türkiye’den yetmiş milyar doların bir anda gitmesi, ‘depremci esnafının’ para kazanmak için dillere pelesenk ettiği şu muhayyel İstanbul depreminden bile daha büyük bir deprem ve yıkım yaratır.
Kambiyo rejimini mi değiştireceklerdir, ‘Özal öncesine’ geri dönüp? Döviz büfelerini mi kapatacaklardır? Kredi kartlarının yurtdışında kullanımını mı yasaklayacaklardır? Yurt dışına çıkışları mı gene eskisi gibi sınırlayacaklardır?
Bunların hiçbirini isteseler de yapamazlar, diyeceksiniz, çünkü dünya çok değişti...
Eee peki nasıl bir ‘ulusalcılık edecekler’ bunlar yahu?
Hiçbir şey edemeyeceklerini amigoları da biliyorlar da, maksat spekülasyon olsun, köşe dolsun. Aybaşında maaş gelsin.
En fazla, devlet dairelerinden AKP kadrolarını kovalayıp üniversitelere de başı bağlı kız sokmazlar (bugün de giremiyor), onun da ulusla budunla ne ilgisi var?
Akşam, 26.2.2007
|