Son zamanlarda Maliye Bakanlığı’nın iktidarın “baskı” aracı olarak kullanıldığı yönünde bir algı oluştu...
Kim kafasını iktidara karşı kaldırıyorsa sanki tepesinde Maliye’yi buluyormuş gibi.. Gerçek belki böyle olmayabilir... Ama algı böyle...
En son Tuncay Özkan Kanaltürk’ünün “mali kıskaca” alınarak etkisiz hale getirilmeye çalışıldığı tartışılıyor. Tuncay Özkan “17 milyon dolarlık varımı yoğumu Kanaltürk’e yatırdım” deyince hemen hakkında soruşturma başlatılmış... Tabii ki basında bazı arkadaşlarımız da Kanaltürk’e yapılanın gizli ya da dolaylı sansür olduğunu söylüyorlar. Ama bir şeyi de dillendirmiyorlar. Kanaltürk’ün “gölge adamvari” reklam toplama yöntemlerini.
Kanaltürk’ün Türkiye’nin önemli gruplarından “baskı” yoluyla reklam toplamaya çalıştığını, hatta birinden reklam karşılığı 5 milyon dolar istediğini, grup vermeyince bir gece programında saatlerce bu grup aleyhine yayın yaptığını... Bu konunun hem Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e, hem de Başbakan Tayyip Erdoğan’a aksettirildiğini... Maliye’nin baskısı, sindirilme amaçlı yönlendirilmesi (algı düzeyinde bile) tabii ki önce Maliye’ye sonra demokrasiye zarar verir. Ama televizyon kanallarının her biri de birer tetikçiye (ideolojik tetikçi de olabilir) dönüşürse demokrasiye verilen zarar herhalde Maliye’nin demokrasiye verdiği zarardan az olmaz...
Ne dersiniz eğer bir standardımız varsa herkese aynı şekilde uygulamamız gerekmez mi?
Bugün, 21.2.2007
|