Türkiye’de son yıllarda sivil bürokrasinin rejimi koruma ve kollama misyonu üstlendiğini görüyoruz. AK Parti’ye karşı devlet partisi CHP’nin yeterince muhalefet etmediğini ya da yetersiz kaldığını düşünen başta Cumhurbaşkanı olmak üzere üniversiteler ve en çok da yargı, tavrını hep statükodan yana kullanıyor.
Yeni düzenlemelerle iyice muğlak ve elastiki bir hal alan Türk hukuk sistemi, hakimlere çok fazla hareket alanı sağlıyor. Aynı olaya ve suça, kişilere göre farklı kararlar verilebiliyor. Zamana, zemine ve konjonktüre göre esneyen, tavır belirleyen bir yargı sistemimiz var. Aslında Türkiye’nin sorunu, yasalarında 301. maddenin olmasından çok, onun ve diğer yasaların esnekliği ve muğlaklığı.
Bu çifte standardı doğrulayan o kadar çok örnek var ki, bunlardan birkaç tanesini anlatmak istiyorum. Zaman Gazetesi’nin yargı muhabiri Murat Aydın’ın haberine göre Eğitim-Sen üyelerinden Yüksel Şeref isimli öğretmen, yurtdışındaki okullar için açılan öğretmenlik sınavında başarılı oldu; ancak ataması yapılmadı. Nedeni de hakkında tutulan istihbari bilgilerin olumsuz olmasıydı. Bununla ilgili yerel mahkemede görülen dava, öğretmen Yüksel Şeref’in aleyhine sonuçlandı. Danıştay 2. Dairesi, yerel mahkemenin verdiği bu kararı bozdu. Somut bilgi ve belgelere dayanmayan istihbari nitelikli bilgilerin, sınavda başarılı olan öğretmenlerin yurtdışı görevine gönderilmemesine gerekçe oluşturamayacağına karar verdi.
Aynı şekilde; yurtdışında görevlendirilmek için açılan sınavda başarılı olan Abdullah Yılmaz isimli öğretmen hakkında da MİT rapor tutmuş ve ‘eşinin peruk takması ve günlük hayatta tesettüre uygun giyinmesi’ nedeniyle ataması yapılmamıştı. Yılmaz’ın yurtdışına tayini MİT raporuna dayanılarak engellenmiş, Eskişehir İdare Mahkemesi ve Danıştay bu kararı uygun bulmuştu.
Yine 301. maddeden dolayı Orhan Pamuk yargılanmazken (ben bu kararı tabiî ki çok doğru buluyorum) Yeni Asya Gazetesi’nin sorumlu yazı işleri müdürü Faruk Çakır, Danıştay suikastıyla ilgili olarak yayınlanan “Oyun geri tepti” başlıklı yazıdan dolayı hâlâ yargılanıyor.
Bu tür çifte standart uygulanan davaları burada anmaya kalksak yerimiz buna müsaade etmez. Yani hukuk sistemimiz tavrını özgürlüklerden yana koymaktan çok, kişilerin düşüncelerine göre karar verme eğilimi gösteriyor.
Zaman, 10.2.2007
|