HABER: Jandarma, Trabzon’un Pelitli Beldesini kendi sorumluluk alanından çıkartıp polise vermeye yanaşmıyor. 1997 yılında Trabzon Güvenlik Kurulu, Çaykara ve Düzköy ilçeleri ile Pelitli ve Söğütlü beldelerinden jandarmadan çekilerek polise verilmesi kararı aldı.
Ancak Pelitli’den jandarmanın çekilmesine yönelik karara Jandarma Genel Komutanlığı izin vermedi. Mart 2006’da ise Pelitli’nin polise bırakılmasına yönelik Trabzon Valiliği’nin yazısına Jandarma Genel Komutanlığı cevap bile vermedi. (8 Şubat 2007, Yeni Şafak)
YORUM: Acaba, Türkiye’de Ordu’nun içinde Jandarma diye ayrı bir birim kurulmasının sebebi nedir? Silahlı Kuvvetler’de Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri ve Hava Kuvvetleri dışında Jandarma Genel Komutanlığı’nın varlığı şuna dayanıyor: Bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin Silahlı Kuvvetleri NATO gücünün bir parçası, ama jandarma buna dahil değil. Bir anlamda Jandarma, Türkiye’nin yedekteki “milli ordusu” mantığına dayanıyor.
Nitekim NATO görevleri dışındaki bir askeri yapı olan Jandarma, ilk dönemde Güneydoğu’daki terör mücadelesinin bütün sorumluluğuna sahipti. Sonradan tehdit büyüyünce devreye Kara Kuvvetleri girdi. Jandarma, NATO kaynaklı işte böylesi bir askeri yaklaşımın ürünü iken ve tamamen “askeri görevlere” dayalı bir yapı iken son zamanlarda Türkiye’de çok daha değişik bir yapılanma ile karşımıza çıkmaya başladı.
Buna kısaca “jandarmanın polisleşmesi süreci” diyebiliriz. Özellikle 28 Şubat sürecinden sonra ve ANAP-DSP-MHP koalisyon hükümeti döneminde jandarma adeta polise alternatif bir yapılanmaya gitti. En modern dinleme cihazları ile donatılmış bir jandarma istihbarat mekanizması kuruldu. Öte yandan Türkiye’de polis birimlerinin henüz yaygın olmadığı merkezlerde güvenliği sağlamakla görevli olan jandarma, yasalar gereği zaman içinde polise devretmesi gereken bu alanları da devretmiyor. O kırsal alanlar şimdi belediye oldu, ilçe oldu, ama jandarma buralardan çıkmadı.
Antalya’da ata binmiş jandarmanın sahillerde yaptığı gezinti, ne kadar iyi niyetli düşünsek düşünelim, kumsalda güneşlenen turist üzerinde Türkiye’nin imajı açısından hiç de iyi bir imaj bırakmıyor. Bugün İstanbul’un veya Ankara’nın göbeğindeki pek çok yer hâlâ jandarmadan soruluyor. Şimdi, yavaş yavaş 28 Şubat olağanüstü sürecinin etkisini üzerinden atmaya çalışan Türkiye’de, jandarmanın askeri gereklerle bağdaşmayan bu pozisyonunu sürdürmekteki ısrarını en azından ben anlayamıyorum.
Kulağımıza geldiğine göre Başbakan Tayyip Erdoğan, jandarmanın polise devretmesi gereken yerlerden çıkması için talimat vermiş. Ancak öte yandan Ankara’da İçişleri Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı arasında ilginç bazı görüşmelerin sürdüğüne dair de haberler geliyor. Bu haberlere göre, jandarma adeta ikinci bir Emniyet Genel Müdürlüğü birimi kuruyor.
Çünkü bu haberlere göre jandarma, şehir merkezlerinde istihbarat ve operasyon yapabilme yetkisi istiyor. Bu söylentiler yaygınlaşınca Jandarma Genel Komutanlığı bir açıklama yapma ihtiyacı hissetti. Ancak bu açıklama, adeta bu tür haberlere güç katan cümleler taşıyor: “Jandarma, görev alanını genişletme çabası içinde olmayıp, tam tersine yasal görevleri ve genel kolluk sıfatıyla sorumlu olduğu hizmetleri daha iyi yerine getirmek üzere AB normlarında organize olma ve kapasite arttırma çalışmalarını sürdürmektedir.” Zaten jandarmanın görev alanını genişletme çabası içinde olmasına gerek yok, çünkü şehir merkezleri hariç Türkiye’nin yüzde 92’lik bölümünü kontrol ediyor.
Problemin temelinde jandarmanın polisiye bir rol üstlenme talebinin olup olmaması yatıyor. Bizim gözlemimiz, Jandarma Genel Komutanlığı’nda, özellikle de 2003 Yüksek Askeri Şurası sonrasında yapılan yeni bazı atama ve yapılanmalarla, polisiye çizgiye doğru hızlı bir kaymanın olduğu yolundadır. Şu soruyu açıkça soralım: Jandarma’nın organize suçlarla ve terör örgütleriyle mücadele etmesini gerektirecek bir durum içinde miyiz? Elbette, nasıl ki Güneydoğu’daki terör mücadelesinde jandarma yetersiz kalınca devreye polisin özel timleri ve Kara Kuvvetleri birlikleri girdiyse; polisin de organize suçlarla veya terör örgütleriyle başedememesi halinde, jandarmanın yardımı gerekebilir.
Ama şu anda Türkiye’nin böyle bir ihtiyaç içinde olduğunu söylemek çok komik olacaktır. Jandarma, Türkiye’nin ihtiyacı olduğu bir durumda “savaşmak” üzere görev almış olan tamamen askeri bir yapı, Türkiye’nin yedek milli ordusudur. Dolayısıyla her an böyle bir savaş görevi alacak şekilde hazır olmak ve buna göre yapılanmak durumundadır.
Yedek milli ordunun giderek polisiye bir görünüm kazanması, askeri ulusal çıkarlarımızla da bağdaşmıyor. Eğer yarın bir gün polis de jandarmalaşmaya heveslenirse, aynı şey polis için de geçerli olur. O halde noktayı koyalım. Jandarmadan polis, polisten jandarma olmaz. Ve, bir köyde iki muhtar, bir ülkede iki polis gücü olmaz. (15 Ekim 2003, Dünden Bugüne Tercüman)
Bugün, 10.2.2007
|