Ataletin kimyasını içinde saklayan isteksizlik, hayatı tanımlayamamanın bir eseridir. Görünürde herkes hayatını yaşıyor. Hayatını tanımlamak ne kelime? Ancak kazın ayağı göründüğü gibi değil.
Çok istediğinizi söylediğiniz bir konuda neden harekete geçmekte aciz kalıyorsunuz? Çok inandığınız bir konuda neden kararlı olmuyorsunuz? Çok beğendiğinizi açıkladığınız birini neden model almıyorsunuz?
Burada zihni çatallanma var. İsteğin yoğunlaşmaktan uzak zafiyeti var. Konsantrasyon eksikliği var. Diğer ifadeyle öncelik ve önceliğe tam inanma problemi var. İnanmak, fiilen yaptığımızın gerçeğidir.
Burada itirazlarınızı duyar gibiyim. Haksız da sayılmazsınız. İradesizlikten kaynaklanan zafiyetlerle inanma farkını görmezlikten gelmiyorum. Bilinmesi gereken husus, uygulamaya geçmeyen bir düşüncenin ve isteğin, zihni kanalları açık değildir. Gerekçeleri sağlam bir muhakeme sonucunda oluşan bir irade etmemiş demektir.
Hem isteyip, hem yapamamak, ciddî bir eğitimle telâfi edilebilir: İrade eğitimi. Düşünce terbiyesi ve irade inşası.
Peki nasıl?
“Defalarca denedim olmadı. Söylemesi kolay. Ancak zor bir konu...”derseniz şaşmam. Size hak veririm.
Duyguların düşüncelere pranga vurduğu, boşluklarımızın bize yön verdiği ve tanımsızlığımızın enerjimizi sağa sola savurduğu her noktada, hedeflerimiz ıskalanır.
İçinizdeki “Hayır, Hayır, olmuyor, böyle yapmamam lâzım.”diyorsa, hâlâ bir gerçeğin farkındasınız ve telâfisi mümkün bir kavşakta iradenize kuvvet verebilirsiniz.
Eğer,”Bütün yolları denedim. Benden bu kadar”diyorsanız, hayatı tüketmişsiniz ve tekâmüle düşman egonun zindanında kendinizi kendinize bile kapatmışsınız.
“Aslında söylediğiniz gibi değil”deyip, ne söylediğimizi bile düşünecek bir zamanı kendinize ayırmıyorsanız, tamamen otomatiksiniz. Cevaplarınız sorulardan önce dizilmiş ve ilgili ilgisiz savunma refleksinin önünde diz çökmüş durumda.
Bütün mesele ayağa kalkmak ve amacımızın önünde saf niyetle diz çökmek ve el bağlamaktır. Hedefle el ele vermektir. İç köprülerimizin geçiş kavşaklarında bir birine açılan yollarda tamamlayıcı olmaktır.
Ama nasıl? Derseniz, cevabını da bulmanız lâzım. Yetmez, uygulamaya geçmeniz gerekir.
İsterseniz gelin ufak bir pratik yapalım. Öncelikle bir kalem, kâğıt ve her anlamda kendinizi sükûnetle dinlediğiniz ve bütün iletişimlerden kendinizi çektiğiniz bir beş dakika lâzım. Zamanınız azsa üç dakika bile iş görür.
Temel isteklerim nelerdir? Sorusuna hızlıca cevap verelim. Değişmeyen istek ve arzularımızı bir bir sıralayalım.
Belki on, belki onlarca konu başlığını alt alta yazdıktan sonra, hemencecik tasnife başlayalım.
En önemli 10 maddeyi seçelim. “Hepsi önemli”genellemesine girmeden ilk sadeleştirmeyi yapalım.
İkinci etapta bunu 5’e düşürelim.
Bunu yaparken ne kadar çok zorlanıyorsanız, bilin ki o kadar ayrışma ile karşı karşıyasınız. Bir anda kendini dinlemenin hüznü çökebilir. Kendimizle buluşma isteğinin istenmeyen sancıları buruklaştırabilir. Ancak aldırmadan bu elemeyi yapmalıyız.
Üçüncü aşamada 5’i 3’e indirmeliyiz. Son üçüne iyice odaklanmalıyız. Beş duyumuzla yaşamalıyız o anı. Dikkat kesilmeliyiz önceliklerimize ve önümüzde tanım bekleyen hedefe.
Kendi içinde sıralayalım. Birinciyi büyük bir kâğıda yazıp, duvara asalım. Karşısına geçip sadece derin bir nazar ve ufku okuyan bir bakışla odaklanalım.
Gözümüz yeni bir illüzyona uğramışçasına dalsın ve bakmaya kilitlensin. Nefesi derinleştikçe, istekleri karmaşık bir geçitten geçer gibi geçtikçe veya düştükçe, o yoluna devam etsin.
Daha ötesinde nihayetlendireceği sonuç cümlesinin beyninden süzülüp akıl midesinden kalbe inmesine ve ifade edilmesine sabretsin.
Devam edin... Devam edin... Son sözünüzü bir kelimeyle, ya da cümlenizi beş kelimeyle yazın.
Nasıl yapacağım? Sorusuyla da harekete geçin...
Evet, hareketinizle isteksizliğe kezzap dökün.... Onu “yok” etsin diye.
[email protected]
|