Bir düşünce adamını dün toprağa verdik. Artık eğri oturup doğruyu konuşma zamanı. Ölüm haberiyle vedası arasında geçen dört gün boyunca yazılanlara ve cenaze töreninde atılan sloganlara bakınca, yüreğim daraldı, ürperdim. Konuşmasıyla vicdanı olan herkesi gözyaşlarına boğan Rakel Dink’in ‘Bir bebekten katil yarattılar’ sözü takıldı zihnime.
Öyle ya, peki bu yaşananlar neydi? Bu cani iklimin esintilerine neredeyse hepimiz kapılmadık mı? Kusmadık mı öfkemizi karşı tarafa, ötekilere. İdeolojik önyargılarımız ve kabullerimiz değil miydi aslında tepkilerimiz. Belki de farkında olmadan başka bebeklerden yeni katil adayları ürettik, umarsızca...
‘Hepimiz Hrant Dink’iz, hepimiz Ermeniyiz’ diye slogan attık. Belki empati yapmak istedik, acıya ortak olmak adına. Oysa o, her zaman Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu haykırmadı mı, yüksek sesle. ‘Ermeniyiz’ de nerden çıktı? Bir acıyı paylaşırken, yeni öfke tsunamilerine mi yol açmalıydık? Cenazeler üzerinden ideolojik kutuplaşmaları mı körüklemeliydik? Sağduyuya en fazla ihtiyacımız olduğu bir zamanda ‘ayrıştırıcı’ ve ‘ötekileştirici’ sloganlarla, toplumun birleşme yerlerine jilet mi atmalıydık?
Ya şu Tercüman’a ne demeli? ‘Katil Ermeni’ diye atılan manşetten söz ediyorum. ‘Samast’ soyadından yola çıkarak böylesine bir asparagasa imza atmak neyin nesi? Haberin kaynağının ‘İHA’ olması, sizi kurtarır mı? Ne fark eder? Ha İHA ha Miha. Manşete taşıyan irade kime ait? Yılların tecrübeli kalemi Sırrı Yüksel Cebeci’ye ne demeli? ‘Samast, Ermenice’de Sinagog bekçisi demek’ diyerek yanlışa benzin dökmenin kime ne yararı var? Yani, ‘Ermeni’yi, Ermeni vurdu’ demek mi istiyoruz? Meğer, Samast, Oğuzlar’a kadar uzanan bir Türkmen boyuymuş. Ne olacak şimdi?
Peki, başta Hürriyet olmak üzere bir çok gazetede katile ait verilen ‘Dink’i Cuma namazını kılıp ondan sonra vurdum’ ifadesi? Kendim de ilgilendim, böyle bir ifade yok. Nitekim, anne Havva Samast’ın Yeni Şafak’tan Yakup Bulut’a yaptığı şu açıklama manidar değil mi: ‘Ogün dua bilmez ki, namaz kılsın.’ Katil için ‘Nizam-ı Alem Ocakları üyesi’ dendi, o da palavra çıktı.
Radikal’in geçen Pazar manşetine bakın. Yılmaz Erdoğan hazırlamış. ‘Acı, çaresizlik ve klişeler’ diyor. Sonra sıralıyor: Ne gerekiyorsa yapılacak... Failler mutlaka bulunacak... Katilin yakalanma iddiası ‘klişe’ olarak görülürken, aynı gün gazetenin sürmanşetinde katilin yakalandığı haberi vardı. Ne garip ki, bir haber kanalında görüşleri sorulan Okay Gönensin ise ‘Katili teslim ettiler’ diyordu. Bir gün önce ‘katil bulunamaz’ diyenler, ‘katil teslim edildi’ye dönüverdiler. Ya diğerleri... Kanal D, Show, Flash gibi bazı kanallar, İTÜ öğrencisi Burakhan Tarakçı’yı fail yakalanmadan katil göstermediler mi? Çok benziyormuş da, başında beyaz bere varmış da, polis hemen neden gözaltına almamış da...
Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkün. Cümlemi, Ertuğrul Özkök’ün şu ifadesiyle bağlamak istiyorum: Artık hepimiz kendimize çeki düzen vermeliyiz. Hepimiz, nefret üreten ifadelerden, düşmanlık üzerine siyaset yapmaktan, yazı yazmaktan vazgeçmeliyiz.
Star, 25.1.2007
|