Hrant Dink cinayetinden birkaç gün önce Agos Gazetesi’nde onun ofisindeydim: Uzun süre hazırlamakta olduğu, son makalesi olan ve politik vasiyeti olarak kalacak yazısı üzerinde uzun süre konuştu.
Bana, yeni ceza yasasının 301 No’lu maddesi nedeniyle kınanan tek kişi oluşunun sebebini açıkladı. Ben de ona, bazı şeylerin değişmesini istemeyen tüm insanların neden hedefi olduğunu açıklıyordum.
Hrant öldü. Ben eşsiz bir arkadaşımı kaybettim; ancak hepimiz yetimiz. Türkiye yetim, Ermenistan yetim ve diaspora yetim. Trajik haberi aldıktan sonra hemen İstanbul’a geldim. Sadece Hrant Dink’in cenaze törenine katılmak için değil. Sadece Ermeni, Türk ve Agos Gazetesi’nin her bir üyesiyle gözyaşı ve üzüntüyü paylaşmak için değil. Geldim; çünkü İstanbul ve Türkiye’de durumu daha somut bir şekilde görmeliydim. Diasporadan birisi olarak, ki burada herhangi bir akrabam yok, Ermeni toplumunun İstanbul’daki münzevi hayatını görmem için çok zamanım oldu.
Salı günü, Türkiye’de tuhaf ve tarihî uzun bir gün oldu. Sokaklarda Hrant Dink’in arkasından yüz bin kişi yürüyordu. Pankartlarda “Hepimiz Hrant Dink’iz, hepimiz Ermeni’yiz” yazıyordu. İnsanlar evlerinin pencerelerinde mimikleriyle Hrant Dink’i son yolculuğuna uğurluyor, bu ana tanıklık ediyor, cenazenin ardından yürüyenlerin acısını paylaşıyorlardı. 10 yıl öncesine kadar kim böyle bir şeyi hayal edebilirdi ki? Hrant Dink’in Türk toplumunda şuurları uyandırmak içi büyük bir iş yaptığının farkına vardım. Deprem gibi bir şey oldu sanki. Hrant Dink şiddeti, toleranssızlığı reddederken haklıydı. İlk ve de en önemli ortak savaşımızın demokrasi için olduğuna herkesi ikna etmeye çalışıyordu. Sivil toplumu duygulandıracak ve onu duyarlı hale getirecek kelimeleri biliyordu. Türk toplumunun neyin adaletsiz olduğunu anlayacağını biliyordu ve işte bu nedenle şiddeti ortadan kaldırma ve tüm faşist tutumların geri dönüşünü engelleme sürecine dahil oldu.
Türk halkına teşekkür ediyoruz
Salı günü Hrant Dink için yürüyen tüm insanlara teşekkür etmek istiyorum. Onlara, bu mesajın işitildiğini görmekten ne kadar duygulandığımı söylemek istiyorum. Sabahından akşamına kadar bu törenin uçsuz bucaksız değeri, karşılıklı idrak için bir yol bulunduğunu, diyalog yönünde çalışmamız gerektiğini, karşılıklı nefreti reddetmeyi ve bu ülkenin her bir vatandaşının değerine saygı duyulması gerektiğini gösterdi. Evet, Hrant Dink 301 No’lu madde ve kendisine karşı yöneltilen sorumsuz nefret kampanyası yüzünden suikasta uğradı, ancak şimdi herkes kendisine Türkiyeli bir Ermeni’nin öldüğünü sormak durumunda. Büyük bir tarihî ironi ile, salı günü insanlar 30 yıldan bu yana ilk kez zihinlerindeki sorun nedeniyle Agos Gazetesi’nin bulunduğu Osmanbey’den Taksim yönüne yürüyordu. Bu şu an kaçamayacağımız, zor fakat kaçışı olmayan bir sorun. Bu salıyı ve gördüğüm şeyi asla unutmayacağım. Kalabalığın asaleti Hrant Dink’e son bir saygı sunuyordu. O bu saygıyı tümüyle hak ediyordu; çünkü ülkesinde bir konuda idrakin oluşmasının sesi olmuştu. Hrant Dink bu ülkeyi terk etmeyi ve yabancı bir ülkede daha konforlu bir şekilde yaşamayı asla istemedi. Burada, sevdiği ülkesinde kalmayı tercih etti ve tüm yaşamını demokrasinin ve hukuk devletinin pekiştirilmesine adadı. Bu günü bana cesaret verdiği için asla unutmayacağım. Dink’in trajik bir şekilde öldürülmesinden sonra, kendime şunları söyleme eğilimi içindeydim: ‘Eğer böyleyse, bu defteri kapat, herhangi bir değişikliğin olacağına dair hiçbir umut yok, bu umutsuz bir sorun.’ Ancak salı günü, Hrant Dink tarafından söylenen ve yazılan şeyler yüzünden Hrant Dink’in başına gelen olay nedeniyle kendilerini aşırı alakadar hisseden tanınmış ya da tanınmamış tüm insanları gördüğümde bir umut ışığı olduğunu düşündüm.
Diasporayı etkileyen tablo
Dink’in başarmaya vakti olmadığını, ancak ölümünden sonra devam edecek muazzam bir iş başlattığını düşündüm. Cenazedeki birlik ve bütünlüğü, Dink’in bu ülkede çözülmemiş çok sayıdaki problemin çözümüne dair kararlı bir itici kuvvet oluşturduğunun kabulünün bir ifadesi olarak yorumladım. Onun öldürülmesinin yarattığı şoktan sonraki tepkileri, Dink’in ortak bir geleceğin, ortak evrensel değerlerin paylaşılması arzusunu taşıyarak, kendisini devletinin geleceğine gerçek anlamda adadığına sivil toplumun büyük bir bölümünü ikna edişinin bir kanıtı olarak yorumladım. Bu mümkündü; çünkü kendini sadece kendi toplumuna yönelik ayrımcılıklara karşı çıkmaya değil aynı zamanda demokrasi ve gerçeğe de adamıştı. Salı günü, cenaze törenindeki her bir detay, Hrant Dink’in bu ülkede oynadığı kararlı politik rolün doğrulaması niteliğindeydi. Bu benim edindiğim izlenim, belki herhangi bir izlenim kadar sübjektif, ancak salı günü üzerinde konuşmak, benim için ağlayan insanların bütünlüğünü göz önünde bulundurmak anlamına gelmektedir: “Hepimiz Ermeni’yiz, hepimiz Hrant Dink’iz” sözleri onun ülkesindeki insanların zihinlerinin demokratikleşmesine nasıl önemli bir katkı sağladığının farkına varmayı anlatmıyor da neyi anlatıyor? Umut ediyorum ki bu süreç, uzun olsa bile, tersine döndürülemez olsun. Gerçeği söylemek gerekirse, önceki günkü kalabalık Hrant Dink’in katledilmesini bir uyarı olarak algılamak istemediklerini gösterdi. Eğer, Hrant Dink suikastı, bu adamın sessiz bir toplum üyesi olarak kalmayarak kırmızı çizgileri geçmesi nedeniyle diğerlerine bir ‘örnek’ olacaksa, onun öldürülmesinden sonra insanlar tarafından ifade edilen sempati duygusu, kamuoyunun böylesi bir uyarıyı artık kabul etmediğini açık bir şekilde göstermiştir.
Kendilerini Türkiye Ermenisi olarak tanımlayarak, insanlar çoğunluk ve azınlıklar arasında herhangi bir statü farkını artık kabul etmediklerini söylemeye niyetli olduklarını ve ülkeleri için hak ettiği demokrasiyi istediklerini ortaya koydular. Tarihin şu anında, Hrant Dink demokrasiye, gerçeğe ve ifade özgürlüğüne adanmışlığın bir sembolü oldu. O, politik adalet duygusuna sahipti. Ermeni dünyasının jeopolitik vizyonuna sahip birkaç Ermeni’den biri olan Dink, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesinin önemine vurgu yapıyordu. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında müzakere sürecinin başlamasının önemini kavrayacak kadar parlak bir zekaya sahipti. Yine, demokrasi ve onun tüm bölgede uygulanması konusunda gerçek anlamda kaygılanan birkaç Ermeni’den biri olan Dink, bu unsurların tüm bölgenin istikrarlaştırılması için anahtar öneme sahip olduğunu biliyordu. Ülkesi, bölge ve tüm dünya için, güçlü bir kararlılıkla ve herkesi etkileyen ahlaki bir bütünlük içinde her şeyin ama her şeyin en iyisini istedi. Dink, dünyanın yoksun olduğu ahlaki bir öze sahipti. Ve bu cesaretinin bedelini ödedi. Ancak hâlâ boş yere ölmediğine dair umudum var: Salı günü gönüllülüğü ve aşırı milliyetçi propagandaya ve onun temsil ettiği tehlikenin sonuçlarına karşı direniş kapasitesini gördüm. Herkese göre, onu gerçekte öldüren 301 No’lu madde oldu. Türkiye’nin, kimliğini korumak için böyle bir maddeye ihtiyacı yok, ancak Türkiye vatandaşlarını faşistlere karşı korumak durumunda. Bu, salı günü Hrant Dink’in cenaze töreninde toplanan kitlelerin verdiği politik mesajdı.
(*) Bu yazıyı Zaman için kaleme alan bayan Isabelle Kortian Ermeni kökenli Fransız araştırmacı. Bayan Kortian Fransa’nın önde gelen araştırma kurumlarından biri olan Jeostrateji Merkezi ENS’de görev yapıyor. Kortian, dünyada Ermeni araştırmalarının önemli bir ismi olarak biliniyor.
25.1.2007
|