Türkiye, demokratikleşme tarihinde birçok aşama katettikten sonra yeni bir eşiğin önüne geldi... Bu eşikte, birinci sınıf bir demokratik sisteme geçilip geçilemeyeceği belli olacak. Bugün, giderek artan siyasi tansiyon, bu eşiğin getirdiği bir tansiyondur. Çünkü bu eşiğin atlanması, Türkiye’de tasfiye sürecine giren eski rejimin ortadan kalkması ve yeni rejimin demokratik esaslarda kurulması anlamına gelecektir.
Eski rejimin devamını isteyenlerin direnişi, bugün artık demokratik hukuk devleti sınırlarını aşmış, anti-demokratik ve hukuk dışı bir kulvara girmiştir. Bu direniş, bir kısım sivil-asker bürokrasiden, hukuk kurumlarından ve üniversitelerden gelmektedir. Bu çevreler, demokratikleşme, barış politikasını engellemek ve AK Parti’yi devirmek için 28 Şubatvarî bir darbe tezgâhlamayı başaramayınca, direnişin illegal ayağı harekete geçti. Şemdinli olayları, Danıştay baskını ve en son Hrant Dink’in alçakça katledilmesi, bu illegal ayağın faaliyetleri olarak dikkat çekiyor.
Türkiye’yi dünyadan kopararak içeride ve dışarıda bütün çevresiyle kavga eder hale getirmeyi dahi göze alabilen bu gözü karalık, eski rejimin tasfiyesiyle yok olma kaygısından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden de, şansını sonuna kadar deneyecektir. Sınır tanımayan bu terörün amacı, kamuoyunu milliyetçilik ve laiklik eksenlerinde kutuplaştırarak “yönetemeyen demokrasi” görüntüsü ortaya çıkarmaktır. Bu durum karşısında katillerin yakalanmasının ötesinde, bu bataklığı kurutacak politik bir akıl ve kararlılık gerekiyor....
Bu meyanda reformları durdurmak isteyen bu çevreleri engellemenin yolu, reformlara devam etmektir. Bir başka şekilde söylersek henüz tamamlanmamış “sessiz devrim”i tamamlamak gerekiyor. Bu vadide AK Parti hükümetinin yaklaşan seçimler dolayısıyla geleneksel devlet politikasıyla çatışma pozisyonundan kaçınması ve milliyetçi oyları kaybetme endişesiyle reformları yavaşlatması, direniş gruplarına cesaret vermiştir. AK Parti’nin içine girdiği duraksama hali, sadece Türkiye’ye has değildir.
Bütün büyük devrimlerde, benzeri sıkıntılar yaşanmıştır. Eski Rejim ve Devrim adlı fevkalade önemli eserinde Tocqueville, bu dönemi bir devrimin en tehlikeli dönemi olarak anlatır. Çünkü bu dönemde, yıkılan eski rejimin taraftarları direnişe geçerken, yenilik arzusu o zamana kadar birikmiş talep ve arzuların bir kar topu gibi dile getirilmesine yol açabilir. Siyasi iktidar, iki taraftan gelen bu tazyik karşısında kararsızlık içinde kalabilir. Bu kararsızlık, iki tarafı da tahrik eder.
AK Parti’nin bu korkuyu ve kararsızlığı aşması demokratikleşme ve barış talebinin toplumsallaşmasıyla mümkün. Türkiye, bu istikamette çok ciddi bir irade sergiliyor. En son Kürt meselesinin tartışıldığı “Türkiye Barışını Arıyor” Konferansının etrafında gelişen mutedil iklim ve şimdi de Hrant Dink’in katline gösterilen medeni tepki bu bakımdan umut verici. Keza, Dink’in katlinden sonra TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın katkısıyla F Tipi Cezaevlerinde daha insani bir uygulamaya gidilmesi, bu sayede de Behiç Aşçı’nın ölüm orucunu bırakması buraya kaydedilmeli...
Hrant Dink’in eşi Rakel Hanımefendi “bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz” derken ne kadar haklı, ne kadar insani. Artık bugünü ve geçmişi sorgulama zamanı. Evet, Dink’in katillerine verilecek en etkili cevap sorgulamaya, demokratikleşmeye ve barış çabalarına devam etmek olacaktır.
Bugün, 25.1.2007
|