Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 18 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Biz Türk’üz, biz Kürt’üz Biz Sünni’yiz, biz Şii’yiz

Ne Türkiye’de, ne Irak’ta, ne Gazze’de, ne de Kerkük’te ‘sadece ben’ diyerek bir çıkış yolu bulunacağına inanmıyorum.

Irak’ta yaşananlar, sınırlarımız içinde alınacak tedbirlerle istikrarı sağlamanın neredeyse imkansız hale geldiğini gösteriyor. Tehlikeyi görmek istemeyenler için hâlâ hava hoş olabilir. Ama dünya politikasına yön veren isimler, Ortadoğu’da haritaların yeniden çizileceğini bir süredir gizlemiyor. Belli ki, 1. Dünya Savaşı sonrası Osmanlı’nın parçalanmasıyla oluşturulan, sınırları cetvelle çizilmiş Ortadoğu da egemenlerin ihtiyaçlarına cevap vermiyor.

MİT Müsteşarı Emre Taner’in, teşkilatın 80. kuruluş yıldönümü münasebetiyle yaptığı açıklama çok anlamlıydı. Ama aslında göz önünde cereyan eden bu gelişmeleri görmek için, Taner’in uyarısı da şart değildi. Bu yüzden Taner’in, bölgenin ve Türkiye’nin maruz kaldığı tehditlere dikkat çeken açıklamasını okuduğumda, beni asıl heyecanlandıran başka bir noktaydı. O da, ülkenin güvenliği açısından hayati bir kurumun, bize hep enerji kaybettiren kısır iç tehdit algısının ötesine geçmesiydi. Çünkü Taner, bölgesel ve küresel gelişmeleri analiz eden rasyonel bir vizyon ortaya koyuyordu. Belki tehlikelere karşı ne yapılacağını söylemiyordu; ama önerdiği yöntem manidardı: ‘Bekle-gör’ politikasının başarı şansı yok. Tercihler üreten, inisiyatif geliştiren proaktif bir yaklaşım şart.

Peki bu açıdan bakıldığında, 2007’nin en önemli gündemi Irak için ne yapılabilir? Kuşkusuz bu konuda devlete, sivil topluma, medyaya düşen önemli görevler var. Mesela bu çerçevede, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Irak’ı konuşmak için toplanacak olması önemli bir girişim.

Meclis’in bu konuda rol alma zorunluluğu olduğu gibi, bazı önemli avantajları da bulunuyor. Irak Savaşı öncesinde bütün dış etkilere rağmen, bağımsız karar verme gücüne sahip olduğunu ispat eden Meclis, Ortadoğu’da büyük bir prestije sahip.

Ayrıca Meclis, 80 yıl önce bu milletin İstiklal Mücadelesi’ni yönetmiş ve bu yönüyle işgal altındaki uluslara örnek olmuş tarihiyle, bu kritik konuda rol üstlenebilecek bir derinliği taşıyor.

Meclis’in rol almasını gerektiren bir nokta da şu: Bugün Türkiye’de Irak’ı konuşmak, büyük oranda Kürt meselesini konuşmak anlamına geliyor. Çünkü hem Kerkük, hem Kandil hem de Irak’la ilgili muhtemel parçalanma senaryoları bu sorunla yakından ilgili. Halbuki Doğu’daki açılımın Batı’da oy kaybına yol açacağını gören siyasi partilerin, bu meselenin gerektirdiği cesareti göstermesi çok zor. Nitekim Kürt sorunuyla ilgili birçok toplantıda bu açmaz dile getiriliyor. Dolayısıyla Meclis, partiler üstü bir yaklaşımla bu meseleyi ele almazsa, demokrasi içinde çözüm için fazla seçenek kalmıyor.

Ancak Meclis’in Irak ve Kürt meselesinde atacağı adımın, hem bölgede hem dünyada kaale alınması ve etkili olması için yapılması gerekenler var. Öncelikle iktidar ve muhalefetin iç politikada puan almak için bu hassas mevzuda hamasetten uzak durması gerekiyor. Bu açıdan, başta Meclis Başkanı Bülent Arınç olmak üzere, Başbakan Erdoğan’a ve ana muhalefet lideri Deniz Baykal’a önemli sorumluluklar düşüyor.

İkinci önemli husus, kısa vadede kârlı görünen; ancak orta ve uzun vadede kaybettirecek ‘ben’ merkezli bir bakış açısı yerine, bölgedeki tüm unsurları kucaklayan ‘biz’ merkezli bir vizyon ortaya koymak. Şu anda çözümü ‘ben’ merkezli stratejilerde gören büyük ya da küçük her aktör, maalesef tek tek ülkelerinin ve bölgenin nasıl bir kaosa sürüklendiğinin farkına bile varmıyor. Bu yüzden ortaya konulacak vizyon, İstanbul’da, Erbil’de, Kahire’de, Beyrut’ta, Gazze’de, Bağdat’ta yeni bir ses olarak yankılanmalı ve gidişin dehşeti karşısında insanları uyarmalı.

Bölgeye en son ‘biz’ zaviyesinden bakabilen Osmanlı’nın torunları olarak Türkiye’nin özel bir sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Üstelik Filistin’de, Mısır’da, Irak’ta insanlar, artık Osmanlı’nın oynadığı rolden dolayı artık Türkiye’yi suçlamıyor, neden daha aktif olmadığını soruyor.

Ne Türkiye’de, ne Irak’ta, ne Gazze’de, ne de Kerkük’te ‘sadece ben’ diyerek bir çıkış yolu bulunacağına inanmıyorum. Unuttuğumuz veya unutturulan ‘biz’i yeniden hatırlamak zorundayız. Türk, Arap, Fars, Şii, Sünni herkesin yeni bir dile ihtiyacı var. Belki de hepimiz şöyle demeliyiz: Biz Laz’ız, biz Kürt’üz, biz Şii’yiz, biz Sünni’yiz, biz Türk’üz, biz Arap’ız...

Zaman, 17.1.2007

Abdülhamit BİLİCİ

18.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Biz Türk’üz, biz Kürt’üz Biz Sünni’yiz, biz Şii’yiz

  Sınırsız bayramlaşma

  Millet dimdik ayakta

  Yeni ‘Bağdat Seferi’ hevesi


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004