Bundan tam bir yıl önce “2005, ABD Başkanı George W. Bush için tam bir kâbus yılı oldu. Bunun böyle sürmesinin kime ne zararı olabilir ki!” demiştim. 2006’da temennim büyük ölçüde gerçekleşti, Bush debelendikçe daha da battı. Yıllık bilançosunu düzeltmek için apar topar Saddam Hüseyin’i astırmış olması da (Sahi, Irak’ta bağımsız bir yargı olduğunu, Saddam’ın idamında Amerikalılar’ın dahli olmadığını söyleyenlere inanan var mı?) hiçbir işine yaramadı.
Tam tersine kendisine yönelik öfke ve nefreti daha da artırdı. Ne var ki Bush’un iflası dünyanın ihyası anlamına gelmiyor. Onun (ve tüm Amerikan başkanlarının) her hatasının bedelini Amerikalılar’dan çok dünyanın diğer halkları, son yıllardaysa en fazla Müslümanlar ödüyor.
Tokat üstüne tokat
Bush yine en çok İslam coğrafyasına el uzattı, ama kime ve neye oynadıysa yine çok kötü kaybetti:
1) Irak: Sonunda Direnişle baş edilemediği gibi iç savaş da engellemedi. Bush da “kazanıyoruz” demekten vazgeçmek zorunda kaldı. Bush asker sayısını kısmen artırmak istiyor ama sonunda Kongre’de çoğunluğu ele geçiren Demokratların da baskısıyla Irak’tan çekilme kararı alabilir. Bu arada, artık Irak diye bir ülkenin kalmadığı 2007’de resmen onaylanabilir.
2) İran: ABD’nin yanlış politikaları en çok İslam cumhuriyetinin işine yaradı. Tahran, yeni Irak’ta epey nüfuz sahibi oldu. Bölgedeki “Şii canlanış”a öncülük etti. Bu arada nükleer programını da aralıksız sürdürdü.
3) Suriye: Bush, ne Başar Esad rejimini içten sarsabildi, ne de Irak, Lübnan ve Filistin’deki etkisini sınırlayabildi.
4) Lübnan: Washington, Hizbullah’ın belini kırmak ve Suriye-İran etkisini silmek için elinden geleni yaptı, İsrail’in saldırganlığına göz yumdu, ama bir şey elde edemedi.
5) Filistin: İç savaş kışkırtıcılığı, İsrail saldırıları, ekonomik ambargo ve siyasi ablukaya rağmen Hamas iktidardan indirilemedi.
6) Afganistan: Taliban yeniden alabildiğine güçlendi, sadece Hamid Karzai yönetimini değil Pakistan’daki Pervez Müşerref’in iktidarını da sarstı. Nitekim Müşerref Taliban’la kısmi bir anlaşmaya gitti.
7) Somali: CIA’nin İslamcıları safdışı bırakma operasyonu fiyaskoyla sonuçlanınca devreye Etiopya girdi. Böylece “medeniyetler çatışması” Afrika’nın bağrına da taşınmış oldu.
8) El Kaide: Somali, Irak, Afganistan’da yerel unsurlarla birlikte ABD’ye karşı hareket eden El Kaide, her ne kadar çok güçlü eylemler yapmadıysa da iki numaralı ismi Eymen el Zevahiri’nin nerdeyse periyodik basın toplantılarıyla tehditlerini sürdürdü.
Arka bahçe karışık
Bush sadece İslam dünyasında kaybetmiyor. Latin Amerika’daki bütün kaleleri teker teker sol’un eline geçiyor. Önce Venezuela’da Hugo Chavez (1998) vardı. Onu Brezilya’da Luis Inacio Lula (2003), Arjantin’de Nestor Kirchner (2003) ve Uruguay’da Tabare Vazquez (2005) izledi. 2005’in son günlerinde Evo Morales Bolivya’ya başkan seçildi. 2006’daysa açılışı Şili’de Michelle Bachelet yaptı. Ardından Ekvador’da Rafael Correa ve yıllar sonra Nikaragua’da yeniden Daniel Ortega seçilerek solun yükselişini sürdürdüler. Sol adaylar Meksika ve Peru’da kılpayı ve şaibeli bir şekilde kaybettiler. Geçen yıl Chavez ve Lula yeniden seçildi. Bütün bu sürecin başlatıcısı Küba lideri Fidel Castro da ölüme direnerek Bush’u hayal kırıklığına uğrattı.
Görüldüğü gibi dünya, ne kadar “tek süper güç” olursa olsun ABD’ye rağmen şekilleniyor.
Vatan, 02.01.2007
|