“Yılın nasıl geçti?” diye soranlara “Ok gibi” diyorum. Her birimizin doğum anında yayından çıkan, nerede ve ne zaman düşeceğini bilmediğimiz bir oku var.
Yılı kapatırken sözünü etmek istediğim ise Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde zamanı simgeleyen ok. Okun yaydan çıktığı an kimilerine göre 1839 Tanzimat Fermanı, kimine göre 1923, kimine göre de 1963 Ankara Anlaşması.. Peki ama, okun hedefi vuracağı o beklenen an hiç gelecek mi? Yoksa o yarı yolda düşecek mi? Ya da hedeften mi sapacak?
Ok hedefe kilitlenmiş giderken dünyadaki atmosfer değişiyor, bu bizim suçumuz değil. 11 Eylül sonrası tüm Batı’da İslam’la ilgili olan her şeye karşı derin bir güvensizlik oluşmaya başladı. İşin bizi ilgilendiren kısmı AB’li kimi liderlerin halkın hissiyatını körükleyerek Türkiye’nin üyeliğini yokuşa sürmeleri. AB’de ırkçılığa varabilen dışlayıcılık karbonat ilaveli hamur gibi kabarıyor. Çok kültürlülükten sert bir sapma ile kültürel yabancı düşmanlığına doğru bir kayış olduğu gözden kaçacak gibi değil.
Bunun karşısında da Türkiye’de neler oluyor? 2006 yılında AB’ye duyulan tepki ile beslenen milliyetçiliğin hızla yükselişe geçtiğine tanık olduk. Üstelik bu tepki sadece adı milliyetçi olan partilerin tekelinde de değil. Baykal liderliğindeki CHP de aynı söylemi benimsiyor.
Bu arada Baykal’ın yabancı diplomatlarla görüşmelerinde “Bekleyin iktidara gelince nasıl AB’ci kesileceğim” dediğine ilişkin duyumlarımız var. Halkı peşinden sürüklemesi gereken liderlerin iktidar uğruna verdikleri popülist tavizler bize zaman kaybettiriyor.
Sonuçta AB’deki Türkiye karşıtları, ülkemizdeki tepkici milliyetçiliği beslemekte gurur duyabilirler...
* * *
11 Eylül sonrasının gerilimli dünyasında Türkiye’nin özgün kimliği ile ister jeopolitik, ister kültürel, ister siyasal ve ekonomik alanlarda olsun Avrupa barışına katkısını görmek liderlik kalitesine sahip olmayı gerektirir. Belki de Avrupa’nın asıl sorunu budur.
2007’de geçen yıl üzerinde pek durulmayan nokta Türkiye-AB ilişkisinin karşılıklı olarak taraflara neler kazandıracağı olmalı.
Bu açıdan bu yazıda sadece enerji konusu üzerinde durmam bile yeterli olabilir. AB’nin enerji ihtiyacı giderek artıyor. Türkiye üzerinden Avrupa’ya artan miktarlarda Hazar ve Ortadoğu gazı taşınacak, 2010’lu yıllardan başlamak üzere özellikle 2020’lerde büyük miktarlara ulaşılacak. Halen Türkiye üzerinden Avrupa’ya gaz taşıyacak iki boru hattının projeleri yürüyor. Yani Türkiye, AB’nin enerji güvenliğinde kilit ülkelerden biri. Türkiye üzerinden taşınan gaz ise Avrasya kaynaklı enerji.
Türkiye AB karşısında öyle çelimsiz bir ülke değil, yeter ki karşı tarafa neler kazandırıp kaybettirebileceğimizin önce kendimiz farkına varalım.
Hepimize şanslı bir yıl diliyorum.
Hürriyet, 30 Aralık 2006
|